24 Ekim 2012 Çarşamba

sahibim


sahibim!
beni,gel götür diye beklediğim bu sokakta ayıp değil senden dem vurmak.
ayıp değil işte ağzıma geldiğince sövüyorsam sana.
bu sokakta matemin var .
ama biz seni güldük seni söyledik yine de.
yana yakıla seni bekledik.
yetmedi bir de burdan ağladık sana.
cümle alem geldi..
ama bilirsin anlarsın.
sen herkesten başka anlarsın ya.
et kemik söküldüm ayrıldım kendimden.
küçük bir an için.
zamanın değersizliğine inan diye.
belki de kadınlar ağlamasın diye taksilerin arka koltuğunda.
nerden bilecektik oysa.
bıraktık gittik işte.
o kızıl kadınları o sarı taksilere bıraktık gittik.
bırak artık allah aşkına.yakışmıyor eline.
zaten izmaritlerde unuttuğun dudaklarını nasıl seçeyim koskoca kalabalıkta?
nasıl çekip alayım seni dumanaltı olmuşken gözlerin.
nasıl tutup öpeyim gözlerinden.
gözden öpmek ayrılıktır derler bilirsin.
sahibim!
söyle bana o zaman,
senin şu gittiğin sahi mi?

iç-im


çünkü yastığın altından geliyorlar..
bir.iki.
üçün beşin lafı..
bazen hırla gürle.bazen yana döne söne.
boynumdaki kolların,gözlerime bağ.
değil.
hayır gözlerime bak.
çünkü güzeldin.
değil.
hiç bir şey anlattığım ya da anlatamadığım gibi değil.
bu içimdeki.
bu aklımdaki.
bu içimdeki kolların.
hayır bu aklımdaki.
ben orada görüyorum.
rüya.
beni rüyalarında görüyorlar.
gene içimde.gene yüzün.
senin yüzünden.
gitmiyor.
nereye?.
gene korktum.gene gece.
sakın dinlemeyin beni..
sak-la!
as-la.
aklım sırtıma çullanmış.
yerler kuru.üstüm çamur.silahım kimde.
nerede?
silah kim.
gene korktum.
birbirine değen metaller.
öyle sesler.
ıssızdan.
sesler.
yatağın altındaki ölü kadın.
beni..
öldürmüşler..
kadını.
hayır.
ben.
hangi kapıyı açsam omzumda koca bir kambur.
sanki çirkinim.
ama sanki düşününce geçiyor.
ağzım avuçlarımı yiyiyor..kapıların ardında çamur.
sırtıma bitişik bir erkek çocuğu.
kapıların ardında.
kapılar.
korkunç.
gitmiyor.
git.
çünkü güzeldin.
düşününce geçiyordu ama.
ahmak!
bu içimdeki.
bu içimdeki kolların.
içim ağrıyor.
içim.
belli ki sorun.
çünkü susun.
yenin beni.
beni yenin.yenin.
içimi.
yenin.
yiyin.

kadın


beni dinlemeyin.
yok yere.
her şey çok kolay.nasılsa tek kişilik.
geç..hayır dur.
trafik polisi ahbabım.
geç kaldın.
kaldın.sevgiliyi öldürmek suç teşkil etmiyor
ama gene de aklımda kaldın.
beceremiyorum.
zaten kendimi bahçeye bağladım.
şimdi bir de sen çıktın başıma.
sana kaçıyorum.aklımı da yanımda kaçırıyorum.
midye istiyorum orospu çocukları.
fidye değil.
sevgiliyi kaçırmak kaçakçılık sayılmıyor.
memur bey kelepçeleri yatakta unutmuş zaten.
sanki çok da güzeldin.
etrafta dönen sarhoş kadın.
aklın ayaklarına dolanıyor.
sarhoş bir kadını öpmek ahlak masasına intikal etmiyor neyse ki.
ne zaman sarhoş olsa tutup öpüyorum o küçük ağzından.
belediye de bir şey demiyor zaten.
trafik polisi ahbabım demiştim ama,
bu yol çıkmaz kadın!
şimdi bir de sen çıktın.

31 Ağustos 2012 Cuma

One more cup of coffee


Yirmi yıl..Koskoca yirmi yıl..Birbiri ardına yığılmış,birbirinin aynı yirmi yıl.Tek güzel şey olmadan sadece bekleyerek geçen yirmi yıl..Yüzüne düşen saçlarında,sıvadığı kollarında o yirmi yılın ağırlığı..
*Kadın tüm müşterilere yetişmek için oradan oraya koşuyordu.Önlüğünü giymiş,saçlarını tepeden toplamış,kollarını sıvamış,bir yandan müşterilerin kahvelerini tazeliyor,bir yandan da masaları siliyordu.İnsanlar geliyordu her gün.Bir sürü.Soluklanmak için duran,bir kahve içip gidecek bir sürü kadın ve erkek..Arabalar geçiyordu durmadan.Arabalardan yükselen kahkahalar,ağlama sesleri,iniltiler,şarkılar..Geride yola fırlatılan bebek bezleri,prezervatifler ve bira şişeleri kalıyordu..Yorgundu.Biliyordu.Günlerin birbirinden farkı yoktu.Ama yirmi yıl önce her şey çok güzeldi.Böyle yerlere gider bir kahve ister elinde dergisi ve sigarasıyla tıpkı asil bir kadın gibi dururdu.Yirmi yıl önce her şey çok güzeldi ve o da elbette..Yirmi yıl önce aşık olmuştu ve sonra hiç..Liseden sonra okumamıştı..Sadece resim yapar ve masaları silerdi.Tabi bir de biten kahveleri tazelerdi durmadan..Herkes olabildiğince yorgun geliyordu.Gözlerinin altı halka halka olmuş bitmiş tükenmiş,yollarda hırpalanmış adamlar gelirdi hep ve bazen de kadınlar.Müziksiz yapamazdı.Muhakkak günün her saatinde inceden bir müzik sesi duyulurdu bu küçük soluklanma yerinden.En çok geceleri severdi ama.En çok geceleri yağmur yağardı..Daha az insan gelirdi.Sadece kasada duran yaşlı adam ve o kalırlardı.Kendine bir kahve yapar kapının önüne çıkardı.Yola bakardı.Gelip geçen arabalara,plakalarına,renklerine..İçindekilere.Bileklerine kadar uzanan turkuaz bir eteği vardı.Hiç çıkarmazdı neredeyse..En çok ayak bilekleri üşürdü o yüzden.Kahve fincanına yağmur suyu dolardı.Saçları dağılırdı.Ama düzeltmezdi asla.Elinde sigara ve kahve fincanıyla öylece dururdu.Öylece yola bakardı.Nadiren de olsa bir şarkı mırıldanırdı.Tam o esnada birileri dururdu.Durup bakardı gelenlere.Hemen içeri geçer işinin başına dönerdi sonra.Bir sürü adamla sevişmişti geçen yirmi yılda.Yolculuğa mola verip bir şeyler atıştırmaya ya da bir şeyler içmeye gelen bilmem kaç ülkeden adamla sevişmişti.Bazen arabada,bazen tuvalette.Üzülmemişti ama.Ağlamamıştı ya da herhangi birinden sonra..Fincana kahve doldurmak gibi bir şeydi sevişmek.Bir görev gibi.
*Hiç evlenmemişti.Beklemek diyorum da,o gerçekten beklemişti.Ve bekleyecekti.Belki de bu yüzden bu yol kenarı kafesinde çalışıyordu.Gelen giden herkesi görmek istiyordu.Hiç bir şeyi,hiç kimseyi kaçırmamak..Şehirler arası vedalar döşeyen otobüsler geliyordu günün her saatinde.Bazen o da o otobüslerden birine binip,basıp gitmek istiyordu.
Genelde yağmursuz gün olmuyordu.Ama o sabah korkunç bir yağmur vardı ve mekan tıka basa doluydu..Camlar buğulanmıştı.Dışarıdaki buz gibi havaya rağmen,içerisi sıcaktı.En sevdiği şarkı çalıyordu radyoda.Sonra.
Sonra O geldi.Yirmi yıl önce hiç gitmemiş gibi geldi.Sırılsıklam geldi.Yapayalnız geldi.Nasıl da yaşlanmıştı.Ama hala..Hala çok yakışıklıydı.Başında fötr bir şapka vardı.Boynunda haki atkısı.Yirmi yıla inat,tek bir el hareketiyle kapıyı açıp gelmişti.Paçaları sırılsıklamdı.Barı andıran uzun ve yüksek bir masa vardı.Oraya yöneldi.Ağır adımlarla.Hiç bir şey olmamış gibi.Yirmi yıl önce yola çıkmış da hala yoldaymış gibi..Yalnızca soluklanmaya gelmiş gibi.Kadın onu gördüğü an.O an yirmi yıl hiç geçmemiş gibiydi.Hiç beklememiş gibi..
Koşup boynuna sarılmadı.Gülmedi ya da ağlamadı.Ellerini,üzerindeki önlüğe sildi,elindeki tabakları bıraktı.Saçlarını düzeltmedi.Her zamanki gibi dağınıktı.Ama ne olursa olsun.Yirmi yıl sonra da olsa gelmişti.O paramparça olmuş fotoğraftakinden çok daha yaşlıydı.Dağılmış saçları,cebinde duran sigarası,çakmağı ve fotoğrafıyla adama doğru yürüdü..Adam şapkasını çıkarıp masanın üstüne koymuştu.Masadaki küçük vazoda adını kimsenin ne olduğunu bilmediği çiçekler vardı.Sonra ceketini çıkardı adam.Arkasına yaslandı.Ve tam o an kadın masanın başında duruyordu.Gözlerini dikmiş adamı izliyordu.Sıradan bir ses tonuyla ne alırsınız diye sordu.Adam başını çevirmeden-sadece bir bardak kahve dedi.Kadın adamın kahvesini hazırlamaya gitti.Küçük bir kupaya doldurdu kahveyi.Sevişir gibi başka adamlarla.Ya da sadece kahve doldurur gibi.-buyrun dedi.Adam bu defa dönüp baktı kadının beyaz ellerinden alırken kahveyi.Sadece baktı.Dağınık saçlarına,kirpiklerine,gözlerine ve belki de bakıp da görmediği kadının cebindeki o fotoğrafa.Sonra gülümsedi.Kadın tam gidecekti ki,adam bileğinden tuttu.Gitme dedi.Kadın adamın karşısına oturdu.Neden gittin diye sordu?Tek bir soru.Koskoca yirmi yılı bir saniyede hiç edecek tek bir soru.Adam o çarpık gülümsemesiyle güldü yine
-geri gelmek için.
-geri geleceğini biliyordum.
-ben de..
Kadın yirmi yıl sonra ilk defa gerçekten gülümsemişti.Adamın beyazlamış şakaklarını,ellerini,kahveyi yudumlayan dudaklarını,kirpiklerini izliyordu.Sanki yirmi yıl boyunca bu masada oturup beklemişlerdi.Bu bir kaç cümleden sonra konuşmadılar.Birbirlerinin yüzlerine bedenlerine dokunmuş yabancı izleri izlediler sessizce.Adam kahvesini bitirdi.Bir kahve daha ister misin diye sordu kadın.Sadece gitmesin diye.Bir fincan kahvelik zamanları daha olsun diye.Bir yirmi yıl daha beklemesin diye.Gideceğini biliyordu oysa.En geç bir fincan kahve sonra.Belki bir de sigara yakardı.Bir ihtimal işte.
Asla öğrenemeyeceksin değil mi?Hiç bir zaman bilemeyeceksin neden gittiğini.Ve soramayacaksın.Çünkü öylesine gitti işte bir sabah..En kötüsü de o sabah yanında uyandığında çoktan vazgeçmişti senden..
-peki,bir fincan daha alayım dedi adam,yine o aynı çarpık gülümsemesiyle.
Kadın kahveyi hazırlamaya gitti.Tıpkı sevişir gibi.
Döndüğünde o çoktan gitmişti..
Yirmi yıla inat.Zaten hiç gelmemiş gibi.Bir fincan kahve daha içemeyecek kadar telaşla.Oysa kadın zaten istememişti temelli kalmasını.Ve beklememişti de.Sadece üç beş cümle daha biriktirecekti ondan geriye.Cebinde duran fotoğraf gibi tıpkı.
Sonra kollarını sıvadı,saçlarını topladı,ellerini önlüğüne sildi ve insanların kahvelerini tazelemeye,onlarla sevişmeye ve de onu beklemeye devam etti..

( Bob Dylan'ın One More Cup of Coffee'sine..)

24 Ağustos 2012 Cuma

Beyoğlu

işte şimdi sizin bana baktığınız yerde bekliyorum..Beni dünyadan çekip alan o sesle birlikte.Oysa ben oldukça emindim olacaklardan..Her gerçek gibi.
Yalan değil,bu apaçık bir korku işte.Ne derseniz deyin.Ama ben çok net hatırlıyorum her şeyi.Siz hatırlıyor musunuz?
Karşımda duruyordu.Kalın dudaklı,sarı saçlı.Bana doğruyu söyle kadın.!Çünkü benim bir tek doğrulara ihtiyacım var.İşte o kapı benim gittiğim kapı.Ama sen bu şarkıyı söylemezdin eskiden..Oysa böyle miydi her şey?
Yanlış yerde bekliyormuşuz.Ölmek için ne güzel,aşık olmak için ne korkunç bir yer burası.Önümü göremiyorum.Nereye getirdiniz beni allah aşkına kuzum..Koca bir kalabalık var beni bekleyen..Şuracıkta hemen.Dışarıda.Bırakın da gideyim..
Durma sakın.Ya da bakma bana..Anlayamayacağın çok şey var.Sakın durma,gitme ya da.Beni bekliyorlar demiştin.Yoksa artık beklemiyorlar mı?Söylediklerime bakma.Ve bana da..
Çünkü bana baktıklarında susuyorlar.Sen sakın susma.
Bir pazar sabahı tüm hayatım değişti.Yapma allah aşkına.İnsanın hayatı değişir miymiş hiç pazar sabahı.Pazarlardan vazgeçtiğimizden beri cumartesi akşamları ağır bir taşşak kokusu alıyor Beyoğlu'nu..Sabahın beşinde beyoğlunda çocuklar flüt çalıyor.Sabahın beşinde kimse dinlemiyor flüt çalan çocukları.Zaten beyoğlunda kimse kimseyi dinlemiyor.Şimdilerde fahişelik en namuslu meslek.Saçlarından ayrımsıyorum onları.Sarı ve kızıl saçlarından.
Ne öncesi var ne sonrası halbuki..Yüksek topuklar üstünde matah kahkahalar.
Şarkı söylemeyi bilmeyen şarkıcılar,bayat midye dolmaları,ayaklı kas torbaları,terden pörsümüş uzuvlar kusmuk ve ter..
Beyoğlunda önce sevişir sonra ayrılır en son da aşık olur insanlar..
Unut o vakit her şeyi.Çünkü seni kimse sevmedi.Sokakta kaybettiklerini yatakta aradılar sadece..Bazı akşamlar sabah olunca unutulur.Seninkiler de öyle işte.Dokun istediğin kadar eşyalarına,o bilmediğin evin..Bir erkeği aldatamazsın eşyalarla.Senin olmayan o evi ve adamı sevemezsin,zinhar.
Beyoğlu'nda cumartesi akşamları Nazım şiirleri gibidir.Bir buruk biter her zaman..O akşam da öyle oldu.
Ölmek için ne güzel,aşık olmak için ne korkunç bir yer burası..İşte o kapı benim gittiğim kapı.Ama sen bu şarkıyı söylemezdin eskiden..Bu akşam başka akşam dedi,dönüp.Karşımda duruyordu.Kalın dudaklı,sarı saçlı.Beni dünyadan çekip alan o sesle birlikte.İki el silah sesi.Bana doğruyu söyle kadın.!Çünkü benim bir tek doğrulara ihtiyacım var..
Harbiden öldün mü bu boktan cumartesi akşamında?

17 Haziran 2012 Pazar

Tanrının yetim oğlu.

Sonunda işte.En sonunda.Tam da burada yani.Her şeyin en sonunda..Benim olduğum yerde..Sizin olduğunuz yerde veyahut..Atsan atılmaz satsan satılmaz bir son işte bizimkisi..
Yalnız başımıza yazdığımız,iki kişilik bir son..
Şimdi ben yirmi yaşımda türlü günaha girmiş,önce ve sonra arasında sıkışmış kalmışım.
Peki ya sonra ne oldu.Sonra,son'dan geliyorsa,sonun nasıl sonrası olur oysa..
Şimdi ben yirmi yaşımda gecenin ortasında gün dönümünü bekliyorum.
Bırakın anlatayım size.Sarhoşluğu benden iyi bilemez hiç kimse.Atsan atılmaz satsan satılmaz bir gençlik aşkı işte altı üstü..Ne diye o şarkılara meylediyorum halbuki.
Ben kandım biliyorum..Gece diye kandım..Unuturum sandım gece diye.Anlatırsam anlar sandım gece diye.Anlatılmamış hikayelerimdeki adamların kaftanından biçtim ona ,istemsiz.
Bazen bilirsin.Unutursan ölürsün.Unutmuyorum işte.Bir borç gibi taşıyorum onu.Kahverengi bir leke gibi omzumun üzerinde.
Ben aşkı şizofreniye buladım.
Ben ellerimi ona buladım.Ben ellerimi ona buladığımdan beri kimseye dokunamıyorum..Ben aşkı şizofreniye buladığımdan beri kimseyi anlayamıyorum.
Şimdi bir de burdan baktım.Durduğu yerde mutsuz.Tüm diğer herkes gibi.İnsanoğlunun kaçınılmaz kaderi gereğince mutsuz.Çok mutsuz.Gri bir koridorda yürüyor.Ben sigara yakıyorum.Şöyle bir doğruluyorum.Bir de burdan bakıyorum ona..Bir de burdan seviyorum onu.Bir de burdan dokunuyorum yüzüne gözlerimle.
Ölmekten çok korkuyor.Herkes gibi.Ama deli gibi istiyor ölmeyi.Fotoğraflarımıza bakıyor mu acaba?Fotoğrafımız var mı bizim?Onu öldürmeme müsaade eder mi?Kendimi ona öldürmeme izin verir mi?
Bir tesadüftü belki her şey.Bir rastlantı.Ya alelade bir yerde yolları kesişen iki insansak?Ya bu kadarsa?
Ama ben onu yetim yarasından öpmeden ölmek istemiyorum.İnsanları bir kenara savurup gelip beni tekrar bulsun diye gökyüzünün ortasında bekliyorum.Beni bulsun diye gitmiyorum buralardan..
Kadınlar parfüm kokuyor,yollarda kusmuk var,yaz geldi.Dondurma yok.Zaman geçti.Neresindeyim onsuzluğun.Söylemeyeceğim hayır.Size asla söylemeyeceğim.
Neresindeyim onsuzluğun?Sonsuz onsuzluk öldü..
Ben ölemeyen bir adama aşık oldum.O ölemedi diye ben de ölemedim.Sonsuza kadar onsuz bir yaşamaya tutuklandım..
Tanrının yetim oğlu..
Kelimeler yok.Konuşacak cümleleri yazdım çoktan.Peki ama korkma.Söyleme.Söylemek zorunda değilsin.Gelmek zorunda değilsin.Söyleyin ona gelmesin.Sadece ölmeliyim belki de.Sessizce çekip gitmeliyim senden.Söyleyin ona.
Senin yüzünden aşık olamadığın tüm o diğer adamların katiliyim ben.Sen ölemedin diye ben kendi ölümümün katiliyim.
Hayır asla söylemeyeceğim.Aşkı şizofreniye buladığımdan beri.Sen gittiğinden beri.Beni sana sormaktan vazgeçtiklerinden beri.Seni benden değil de bir başkasından sormaya başladıklarından beri.Vazgeçtim ben.
Şimdi öncesi sonrası umurumda değil.Sonsuzluğun neresindeyim ben?Konuşacak bir şey yok.Ben konuşmaya inanmıyorum.
Ben ölemeyen bir adama aşık oldum.O ölemedi diye ben de ölemedim.Sonsuza kadar onsuz bir yaşamda tutuklu kaldım.
Tanrının yetim oğlu.İyi bil.Ölmem ben,yetim yaralarından öpmeden seni.
Müsaade et öldüreyim seni.Müsaade et kendimi sana öldüreyim.
Söylemeyiz onlara.
Kelimeler yok.Kelimelere inancım kalmadı çünkü.Sadece bir defa yanında kalayım diye.Sadece bir defa intihar edelim diye.Aynı masada karşılıklı.
Sen ölmekten çok korkarsın halbuki.
Ölmeye inanmıyorum zaten ben..
Şimdi bırak bir de burdan seveyim seni.Bir de böyle seveyim.Ne kaybederim hem.
Ucunda ölüm yok ya.

.

29 Mayıs 2012 Salı

dostum


Güzel dostum.Tıpkı o unutulan her şey gibi biz de unutulacağız.Önce sen beni unutacaksın belki.Ya da ben seni.Bir yanımızda taşıdığımız o yersizlik yurtsuzluk var ya..O da bırakıp gidecek bizi.Bir yanımızdaki taş duvarlar öte yanımızdaki mavi deniz sormayacak nereye diye.
Güzel dostum..Bizi ölüme götürürken onlar,arkamızdan kimse bakmayacak.Bilirsin kimse özlemeyecek bizi.Hiç yokmuşuz gibi.Bu şehri hiç yakmamışız gibi.Adamlara hiç yanmamışız gibi.Çığlık çığlığa kaçışacağız..
Güzel dostum.Duymadın mı olanları.Biz onlara benzeyemedik.Kavgamız bitmeden gittik dostum.Önce sen belki de.Ama beni bıraktığın bu yerde insanlar çok kötü.Ve senin beni bıraktığın bu yerde unutulacağım.O bir yanımızda taşıdığımız memleket özlemi gibi.Unutulacağım.Affet beni.Yazamadım.Anlatamadım onlara.Bizi ölüme götürürken anlatamadım onlara.Sen bilirsin ben söylemesem de.Unutulacağız işte.Sabahın üstüne çöken bir akşam gibi.Hiç yokmuşuz gibi.Sarılıp ağlayasım geliyor sana.Bilirsin seni benden başkası özlemeyecek.
Kar yerine kanda üşüyeceğiz.Bu şehri hiç yakmamışız gibi.Sessiz ve derin bir ölüme götürecekler bizi.Ama sen yine de bakma bana öyle.Güzel dostum.Martıları sapanlarla vurmadık biz.Ekmek attık onlara.Sırf bu yüzden sevmeyecekler bizi belki de.
Ama ben bugün sana gelmek istiyorum..İçimde yanan bir şeyler var dostum.Şehirler değil.Söyle onlara.Dinlerler belki seni.Dokunmasınlar bana.Ne olur söyle onlara.
Ben bugün sana gelmek istiyorum.Alışkanlıklarımın canı cehenneme.Uzaklığın canımı acıtıyor.Başım dönüyor.Dizlerim yanıyor.Yarısı sende kalmış intiharımla ölemiyorum dostum.Kirlenmişlerin ardından başlayamıyorum yeniden yaşamaya.Sensiz düşleyemediğim o yalancı yaşamaya başlayamıyorum bir türlü.
Bizi zaman yenecek.Tıpkı o unutulan her şey gibi biz de unutulacağız.Affet beni.Yazamadım.Anlatamadım onlara.Bizi ölüme götürürken anlatamadım onlara.

Immanuel


...
Burası neden böyle bir yer Immanuel.
İnsanlar neden bu kadar farklı birbirinden.
Şimdi sen kaçıp kurtul oralardan ve beni yeniden inandır bir şeylere.
Ben inanmıyorum eski dostum.Herhangi bir şeye inanmıyorum.
Bazı şeylerin bu saatten sonra güzel olacağına da inanmıyorum.
Bana,beni mutlu edecek tek bir şey söyle Immanuel.
Söyle ki yeniden inanayım sana.
Ama ben inanmıyorum eski dostum.bugün dünün ve yarının aynısı.
İnsanlar bir yerlere koşturuyor.
Ama ben sadece yemek yiyip sigara içiyorum.
Burası neden böyle bir yer Immanuel.?
Sen de merak etmiyor musun?
-Ey insanlar bu kadar çabadan uğraştan sonra elinize geçecek olan ne ki?
Şimdi kim bana yeni bir hayat verebilir eski dostum?
Ben her şeyi bu denli büsbütün yitirmişken kim bana küçük bir umut verebilir?
Beni bir şeylerin değişeceğine kim inandırabilir?
Ben temelli mutluluk istemiyorum ki Immanuel.
Ben sadece inanmak istiyorum.
Bilirsin,tüm o dinlediğimiz şarkılar gibi...

27 Mayıs 2012 Pazar

Çocuk

Sana çok öfkeliyim çocuk!
Neden diye sorma.
Sen sormadığın zaman anlatırım ben,
Bilirsin.
Ama giderken
-Şayet gidiyorsan-
Yine uyuyakalırım ben,
İntiharımdan bir gün önce.
Sen gitmeden önce.
Sevgili çocuk
Boşluk boş olamaz.
Sustur beni öyleyse.
Evet dudaklarımda muzaffer bir gülüş
Ben kazandım..
Kapat gözlerini,
arkana bakma sakın.
Ben kazandım çünkü.
Anlatma onlara asla.
Bilmesinler.
Şimdi sen muhtemelen ölmüşsündür.
Sus bilmesinler.
Yirmi iki yaşında
darağacında sallandırıyorlardır seni ibret olsun diye.
Oysa ne acı.
Sana çok öfkeliyim çocuk.
Kendini kurtar o zaman
Kaç git.
Ama muhtemelen benim uyuyakaldığım saatlerde sen ölmüşsündür.
Elbette ki tanrı diye bir şey yok.
Olsa bize söylerdi.
Sen şimdi muhtemelen görmüşsündür tanrının olmadığını.
Olmayan bir şeyi nasıl görebilirsin bilmiyorum gerçi.
Birbirimizi terkettik biz.
Yarın bu saatlerde sen cennette olacaksın muhtemelen.
Hey!Bir dakika.
Tanrı yok dedim ama
Cennet yok demedim ki.
Büyük olasılıkla ben bir ölüyüm zaten şu an.
Sen de muhtemelen ölmüşsündür zaten bu saate kadar.
Ama ben sana çok öfkeliyim yine de.



26 Mayıs 2012 Cumartesi

sabahın dördü

Saat sabahın dördüne geliyor.Daha doğrusu yanımda duran çekmecenin üstündeki saatin söylediği o.Boynum ve kasıklarım terlemiş.Duş almaya gücüm yok.Saçlarım dağılmış olmalı.Aynaya bakmaya yüzüm yok.Çıplağım.Kıyafetlerim nerde bilmiyorum.Yatak nemli.Tavanda ne olduğunu seçemediğim bir kaç figür var.Pencere sımsıkı kapalı.Kapı aralık duruyor.Çekmecenin üstünde buruşturulup atılmış peçeteler,kül tablasında yarısı içilip söndürülmüş sigara.Terlemişim.Ama üşüyorum yine de.Gözlerimi açmıyorum.Her şey bulanık kalsın istiyorum.Sabah olmasın ya da.Sırtımı dönmüşüm ona.Dizlerimi karnıma gömmüş,başım yastığın altında uyuyamayacağımı bildiğim halde duruyorum.Midem kötü.Ben de..
Sırtımı dönmüşüm ona.Yatağın kaçabileceğim en uç yerinde kısılıp kalmışım.Neresi olduğunu bilmediğim bir yerdeyim.Rutubetli bir ev,ucuz çarşaflar ve rahatsız yatak.Çoktan uyumuş.Nefes alışverişi tuhaf.Uyumuyor da savaşıyor gibi sanki.Cebimde beş kuruş para yok,çekip gidecek.Sırtı sırtıma değiyor sonra ani.Ürperiyorum.Yüzünden bağımsız her şey.Yüzünü hatırlamıyorum.Yüzü aşina değil bana.Sevdiğim adamın yüzü değil bu.Yüzünü hatırlamıyorum..Kendiminkini de.
Tek kelam edilmemiş..Kapatılmış unutulmuşların ardından bir veda sevişmesi bu çünkü.Ona dönüyorum sırtına bakıyorum.Bilmediğim bir beden bu.Tanımadan ya da tanışmadan seviştiğim bir beden.Dokunmadan sevişmenin mağrurluğu var çarşaflarda.Ayaklarım üşüyor.Ayakları ayaklarıma değiyor.Ah şu gitmeye programlanmış lanet uzuvlar.!Uyku yok.Boynum acıyor morarmış olmalı.Sırtına bakıyorum..Dokunacak kadar sevmiyorum onu.Ensesine dökülen saçları terlemiş.Omzunun hemen üstünde bir ben.Yatağın ortasında aramızda akıp giden bir nehir sanki.
Saat sabahın dördü.Ne bir yerim var çekip gidecek ne de param.Sabahı bekliyorum sadece.Ya da uyanmasını.Sırtımı dönüyorum ona.Kımıldamaya başlıyor.Dönüp sarılıyor arkamdan.Başını saçlarıma gömüyor.Kollarıyla sımsıkı tutuyor beni.Sonra öpüyor.Hareket etmiyorum ya da belki de nefes almıyorum.Yüzünden uzakta hala her şey.Ben yüzünden uzaktayım.Ama üşümüyorum artık.Saçlarımın arasında dağılan nefesi vanilya kokuyor sanki.Tek kelam etmemişiz.Kapatılmış unutulmuşların ardından bir veda sevişmesi bu çünkü.Ayaklarını ayaklarımın arasına alıyor.Onun da ayakları buz gibi.Her şey bulanık kalsın istiyorum.Sabah olmasın..Ağlamaya başlıyorum.O bunu bilmiyor.Yüzü saçlarımın arasında ama benden çok uzakta..
Bölük pörçük olmuş allahın belası sabaha karşı saatleri işte.Kalkıyor sonra bir sigara tutuşturuyor parmaklarının arasına.Çakmak aranıyor.Yatağın ucuna oturuyor.Dumanı üfleyişini duyuyorum.Ve dumanı soluyorum.
Bu bizim son sevişmemiz.Bu bir veda sevişmesi.Bir daha dokunamayacağım bir yara izi gibi.Ayrılmak zorundayız dedikten sonra geçmiş son bir saat bu.Çırılçıplak bir aşkla seviştiğimiz o yatakta iki yabancı oluşumuzun birinci saati bu.Saat sabaha karşı dört.O bana git dedikten sonraki bir saat bu.Son sevişmemiz bu.Bir veda sevişmesi.
Ayrılmak zorundayız dedikten sonra tek kelam etmedik.Sadece tuttum öptüm onu.Kaybedeceğimi bildiğim bir adamı,asla kaybetmeyecek gibi sonsuz bir tutkuyla öptüm.O bir daha dokunamayacağım dudakları sonsuza kadar tattım sanki.Gözlerini öptüm.Avuçlarını.Saçlarını.Boynunu.Omuzlarını öptüm.İlk defa sevişiyor gibi öptüm onu.Gözlerine baktım.Vazgeçer diye baktım.Yalvarır gibi baktım.Köpekler gibi baktım.Gitme desin diye baktım.Kal desin diye.Yüzünü ellerimin arasına aldım.Öldürür gibi baktım gözlerine.Ellerimle sıktım yüzünü.Parmaklarımı parmaklarının arasına tutuşturdum.Tütün kokan parmaklarının.Parmaklarının boğumlarını öptüm.Sevişirken gözlerinin en derinine baktım.Gözlerim ne kadar dolsa da ağlamamak için tuttum kendimi.Ve ben son kez onunken ağlamaya başladım.Var gücümle ağladım.Hıçkırarak ağladım.Durma dedim.Gözlerinin içine bakarak,kan ter içinde ağladım.Gözlerini kapatmıştı.Yüzüme baksaydı o da ağlayacaktı biliyordum.O da biliyordu.Bakmadı o yüzden gözlerime.Kaybedeceğimi bildiğim bir adamla,asla kaybetmeyecek gibi sonsuz bir tutkuyla seviştim.Kokusu çizgilerime sinsin diye daha sıkı sardım onu.Dudaklarının tadını unutmayayım diye daha çok öptüm.Bütün çizgilerine dokundum.Her yerini ezberledim.
Sonra dönüp ona baktım tekrar.Gözlerine baktım.Vazgeçer diye baktım.Gitme desin diye baktım.Kal desin diye.Hiç bir şey söylemedi.Öldürür gibi baktım ona,ve o öldürürcesine bakmadı bana.Önce tavana dikti gözlerini,sonra da sırtını döndü.Ve sonra da ben.
Saat sabahın sekizi.Çekip gidecek gücüm yok..Bu bizim son sevişmemiz..Bir daha asla dokunamayacağım bir yara izi gibi.Ayakkabılarımı bağlarken kafamı kaldırıp ona bakıyorum.Son kez bakıyorum.Gitme desin diye.
Doğruluyorum.Hiç bir şey söylemiyor.Buruk bir gülümseme yalnızca.Ya da hiç bir şey.
Kendine iyi bak diyor.

21 Mayıs 2012 Pazartesi

seni bana terket ve git.

Biz birbirimizi en çok terkederken sevdik.

-Şimdi gidiyor musun yani?
+nereye gidiyor muyum?
-öyle demiştin ya.gidiyorum demiştin.
+insanlar seni çok değiştirmiş.henüz vakit var.Ama sen çok değişmişsin.
-gidiyor musun?
+Hayır sadece beni yalnız bırakmanı istiyorum.
-ben mi gideyim yani.
+Sana git demedim sadece beni yalnız bırakmanı söyledim.
-Yalnızsın zaten
+Demek ben farkına varmadan beni terkettin.Öyle mi diyorsun yani?
-belki de
+bizi yalnız bırakma
-o zaman kalıyorum
+bana bir şarkı söylesene
-en son sekiz yaşında şarkı söylediğimi biliyorsun
+birbirimize ihtiyacımız var
-yani gitmiyor musun?
+hayır gidiyorum.
-neler oluyor?
+bilmiyorum.ben sadece insanları görüyorum.Milyonlarca insan.Perdeyi kapat üşüyorum
-perde açık değil ki
+o zaman perdeleri aç
-senden nefret ediyorum biliyor musun
+biliyorum
+neden?
-bana öyle bakma tiksiniyorum.
+demek benden nefret ediyorsun?
-nereden çıkardın?
+sen söyledin
-şimdi gitmemi mi istiyorsun yani?
+sen kadınları çok seversin bilirim
-kadınlardan korkuyorum.Bahsetme bana onlardan.tiksiniyorum.
+git demiştin değil mi?
-hayır sen gideceğini söylemiştin
+sence gitmeli miyim?
-nereye?
+kadınları severim evet.giden kadınları.arkasına bakmadan yürüyen kadınları.uzun saçlıları,kıvırcık saçlıları.severim.
-ben gidiyorum
+bizi bırakmayacağını söylemiştin
-bizi değil,seni bırakıyorum
+ama nereye gidiyorsun?
-sen nereye gideceksen ben de oraya
+ama ben gitmiyorum ki?
-neden o zaman benim gitmemi istiyorsun?
+sen gideceğini söylemiştin
-hayır sen söylemiştin.
+emin değilim.
-ben de
-biliyordun değil mi?en başından beri biliyordun
+dışarıda yağmur var
-gitmeyeyim diye yapıyorsun değil mi?
+ama sen kadınları çok severdin hani.
-kadınları bir tek gidince seviyorum
+ben bir kadın değilim ne yazık ki
-o yüzden seviyorum ya seni
+nasıl?
-seni sevmem için gitmen gerekmiyor
+beni sevdiğini mi söyledin
-gidiyor musun yani?
+sen gidersen ben de gelirim
-ama yine de beni terkedemezsin sen bilriim
+artık uyusana,yarın erken kalkacaksın
-neden?erken kalkmam mı gerekiyor
+hayır sen her zaman erken kalkarsın
-ama neden?
+bilmem öyle işte
-neden bana hiç söylemedin
+neyi?
-erken kalktığımı
+biliyorsun sandım
-bilsem neden erken kalkayım?
+elinde olmadığı için
-elimde olan tek bir şey söyle bana
+ben
-hah.!sen mi.
+evet ben.kalan tek şey.ben
-neden gitmiyorsun peki
+çünkü gitmemi söylemedin
-kalmanı söylediğimi de hatırlamıyorum
+gideyim mi yani?
-gitmek mi istiyorsun
+hayır
-neden o zaman gitmekten bahsediyorsun
+çünkü senle konuşulabilecek tek konu bu
-o zaman benim gitmemi istiyorsun
+nereye?
-bilmem gitmemi işte
+gitmek mi istiyorsun
-hayır gitme
+kalayım mı yani
-kalmak istiyorsan kalabilirsin
+kalmamı istiyorsan kalırım.
-gitmeni istemiyorum
+o zaman kalmamı istiyorsun
-hayır gitmeni istemiyorum dedim.kalmanı istiyorum demedim.
+ben gidiyorum
-nereye?
+bilmiyorum.seni terkediyorum
-kiminle?
+ne kiminle?
-kiminle terkediyorsun beni?
+kendinle
-bunu yapamazsın
+neden yapamayayım
-beni benimle yalnız bırakma
+ben seninle yalnızım zaten yıllardır.
-yani gidiyor musun?
+evet gidiyorum
-nereye?
+bilmem senden uzağa.
-ben de gelebilir miyim?
+sen yanımdayken nasıl senden uzakta olabilirim.
-benden uzakta mı olmak istiyorsun
+evet
-ben de öyle
+nasıl yani?
-öldür beni.
+nerede?
-burada
+neden?
-kendimle yalnız bırakma
+ölmek mi istiyorsun
-evet.
+sen de beni öldürürsen olur
-bir ölü bir canlıyı öldüremez.
+ölmek istemiyorsun yani?
-nereden çıkardın
+öyle söyledin.
-gidelim mi artık?
+nereye?
-bilmem.farklı yönlere.
+akreple yelkovan gibi mi?
-hayır.
 +tamam gidelim.





9 Mayıs 2012 Çarşamba

O kapıdan dönüp tekrar geldiğinde

Ben bugün yine çok incindim.Hem de çok.Siz sabah çalar saatinizi beş dakikada bir ertelemiş,uyumaya devam etmiştiniz.Ben bugün yine çok incinmiştim..Siz güç bela uyanmaya çalışıyordunuz.Ben bekliyordum.Hiç bir şey yapmak istemiyordum.Salt bir bekleme haline dolanmış ayak parmaklarımı izliyordum.Siz yine de gülebiliyordunuz bazen.Çocuk değilim.Her şey gittikçe zorlaşıyor.Ama en çok da O gittikçe..O gittikçe her şey daha başka zorlaşıyor.
Ben bugün yine çok incindim.Siz yine de düşünmeyin beni..Ama bilin ben bu yüzden,ya da o yüzden.Onun yüzünden işte anlayacağınız.
Pardon delikanlı.Sizi bir yerden ısırıyor gözüm.Daha önce size aşık olmuş olabilir miyim?
O durduğunuz nokta var ya.tam orası işte.Yolun zorunun başladığı yer orası..Alay edin şimdi beklemekle.Benle alay edin.Benim onu beklememle alay edin.Ben bir gökdelenden atlayıp,başka bir gökdelenin çatısına düşmüş bir kuşaktan geliyorum..Evet ben kirliyim çocuğum.Ben kirlendim kıymetlim.Kızacaksın biliyorum.Bir gün o kapıdan tekrar geldiğinde,bana çok ama çok kızacaksın.Ben kirlendim kıymetlim.Haklısın ben,sen yokken çok kirlendim.Sen yokken seni çok aldattım ben.Tanımadığım insanlarla seviştim kıymetlim.O kapıdan tekrar dönüp geldiğinde bana çok kızacaksın biliyorum.Saçım sakalım birbirine karıştı.Gözlerim bir tuhaf bakıyor.Doğru düzgün yemek yemiyorum,sigarayı düşürmüyorum elimden.Bazen öksürüyorum.Nefes alamayacak kadar çok öksürüyorum..Seni beklemeye dayanamayacak kadar çok öksürüyorum çocuğum.Çok da zayıfladım.O kapıdan dönüp tekrar geldiğinde beni tanıyamamandan korkuyorum bazen.Ama evi topluyorum ara sıra.Koltukta senin yerini hep temiz tutuyorum.Biliyorum..Çok kızacaksın bana.O kapıdan dönüp tekrar geldiğinde ağlayacaksın öfkenden.Kendime yaptığım bu şeyden dolayı çok sinirleneceksin bana.Ama bak.Ben kirlendim kıymetlim.Haklısın.Ama ben bekledim yine de.Ben hiç gitmedim bir yere..Ben hep bekledim.En çok bir akşamüstüne geleceğine inandım.Ya da sabah,akşam,gece yarısı,gece..Her neyse işte.Ben hep inandım hep ve çok inandım..
Ben bugün yine çok incindim.Siz yatağınızda benimle sevişiyordunuz belki de.Ama siz yine de düşünmeyin beni.Benim çok işim var.Ben bekliyorum.Bana çok kızacak biliyorum.Ama yine de affedecek.O yokken onu aldatsam da başka hiç kimseye aşık olmadım diye affedecek beni..
Biliyorum oğlum.O kapıdan dönüp tekrar geldiğinde bana sarılacaksın.Bana çok büyük sarılacaksın.Bana çok kızacaksın ama biliyorum.Çünkü ben sen yokken çok değiştim oğlum.Ben sen yokken çok içtim.Ben sen yokken çok ağladım.Ben sen yokken çok kızdım sana.Asla gelmeyecek dediler.Onlara da çok kızdım.Seni daha çok özleyeyim diye gelmiyorsun belki de.Ama ben yine de o kapıdan dönüp bana gelişini görüyorum hep rüyamda..
Ben değiştim.Ben sen yokken çok değiştim.Kızma bana.Ben kirlendim haklısın.Ama ben bekledim yine de..Çok bekledim be gözünü sevdiğim.Hep bekledim.Ben hiç bir yere gitmedim ki.Ben sadece bekledim.
Bil ki,ben sadece seni,hep seni bekledim.Sonra kapı çaldı ve uyandım..

7 Mayıs 2012 Pazartesi

mutlu yıllar

Bize yolu gösterin.Önümüzü göremiyoruz..Kavga ediyoruz ama durmadan,ama ölesiye.Kim kimi daha çok yalnız bırakabilecek diye.Ama durma hayır.Uzak durma!.İnsaniyet var yalnız bırakmamak adına.Ama bizim kavgamız bundan mütevellit zaten.İnsanları değil de aşkları sevmeye başladığımızdan beri böyleyiz.Bunun böyle olacağını biliyorduk elbette.
Bırak allah aşkına.Yalandan sevmeyi bırak.Şu meredi bırak.İstiyorsan beni de bırak..
Bu halimizden bir sorumlu var elbette.Siz şahit oldunuz bilirim,ama gözleriniz kapalıydı ve siz ellerinizle de kulaklarınızı kapatmıştınız.Bu bir veryansın değil doğrusu.Ya da bir şikayet.Siz sadece daha çok acı çekiyorsunuz diye böyle her şey.Ben hep söylüyorum zaten,adaletinizi öldürdünüz.Biz insanları sevmeyi bıraktığımızdan beri,adamlar da bizi sevmeyi bıraktı..
Ne olur,ama ne olur artık,cümle aralarına girmeyin.Cümlelerimin altını kara kalemlerle çizmeyin.Şimdi hiç bir şey yetmiyor bize artık çünkü.Çünkü insanlar çıldırmış olmalı.Çünkü herkes durmadan kahkaha atıyor,çünkü herkes durmadan konuşuyor,herkes durmadan birilerini bir şeyleri istiyor.Ama siz.Size göre en çok siz.
Çaresi kalmadı artık.O zaman durmayın.Dünyadan nefret edip,kendinizi sevmeye devam edin.Ama hayır ağlamayın.Bize yolu gösterin.Önümüzü göremiyoruz.Sizi göremiyoruz.Siz yoksunuz.Siz çok uzaksınız.Siz durmadan duruyorsunuz.Ama hayır durmayın!Uzak durmayın.Ya da ne bileyim..
Kayıtsız kalmaya devam edin.Umarsız ve duyarsız.Farkında olmanın çözemeyeceği bir şey bu.O zaman daha çok sevin.Daha çok terkedebilmek için daha çok sevin..Daha çok yalnız bırakabilmek için birbirinizi yiyin.İnsaniyet var yalnız bırakmamak adına.Ama bizim kavgamız bundan mütevellit zaten.İnsanları değil de aşkları sevmeye başladığımızdan beri böyleyiz.Bunun böyle olacağını biliyorduk elbette.
O zaman istediğiniz kadar yalnız bırakabilirsiniz beni.Sık ve çok.Çünkü siz çıldırmış olmalısınız.Çünkü siz durmadan kahkaha atıyorsunuz,çünkü siz durmadan konuşuyorsunuz.Herkes durmadan birilerini bir şeyleri istiyor.Ama siz.Size göre en çok siz..Hep siz..
Alın beni o zaman.Alın daha çok kızın bana.Daha çok bağırın bana.Daha çok susun bana..Ben hazırdım çoktan.Ben seviyordum dünyanızı.Sonra siz yalan söylediniz.Siz çok yalan söylediniz sonra.Ama çok kızdınız,ve sonra ağladınız.Ama farketmez.Gezegeniniz sizin olsun.Yarın sabah hiç bir şey değişmeyecek çünkü.Beni sevdiğinizi söylüyorsunuz.Sevmekten vazgeçemiyorsunuz.Ama çok öfkelisiniz.Ama çok kızıyorsunuz bana.Ve herkes kafayı yemiş.Yol zor,biliyorum.Ama siz çıldırmışsınız.Siz aşktan siz aşksızlıktan,siz yalnızlıktan,siz hayal kırıklığından çıldırmışsınız..
Sırf daha çok yalnız bırakabilmek için seviyorsunuz beni.O zaman,
*Bırakın allah aşkına.Yalandan sevmeyi bırakın.Şu meredi bırakın.Ve istiyorsanız beni de bırakın..

1 Mayıs 2012 Salı

Realizm

Bir gün var bir gün yok hislerin köleleri.Evet evet size diyorum.Şimdi çıkarın bir sigara yakın.Başka da bir halt bildiğiniz yok zaten.Sonra işiniz gücünüz yokken sabahın bir saatinde uyanın aklınıza o geldi diye.Ya da zaten bütün gece onun yasını tuttuğunuz için hiç uyuyamadınız.Kalkın bir çay koyun,ama hiç bir faydası olmayacak benden söylemesi.Kendinize gelemeyeceksiniz.Hatta yiyorsa katran gibi bir kahve yapın,yine boş..
Bir gün var bir gün yok hislerin köleleri..Evet size diyorum.Kalkın işinize okulunuza gidin sabahın bir köründe.Bir geleceğiniz,düzenli bir hayatınız varmış gibi uyanın.Çok güzel  uyumuş gibi uyanın.Hatta akşam çıkın bir yerlere dans edin eğlenin.Ne de mutlusunuz.Ya da öyle zannediyorsunuz.Başkalarına aşık gibiymiş de yaparsınız şimdi siz.Unutmuş gibi onu.Ama bence becerebildiğiniz tek şey biraları yuvarlamak üstüne de sigara yakmak.Şimdi siz muhtemelen sabah kahvaltısında müzik falan dinliyorsunuz.Neşeli şeyler hani.O da yalan.Kimseyi kandıramazsınız.Başkasını geçtim de kendinize yaptığınız bu şey...Ya da şimdi siz takıp takıştırıp o en güzel olduğunu zannettiğiniz kokunuzu sürünüp geziniyorsunuz ortalarda.Zaten dün gece salya sümük ağlayan siz değildiniz pek tabii.Hafta sonu çıkıp sinemaya gidersiniz,en sanatsal filmleri izlersiniz,sonra entel arkadaşlarınızla,başka bir derdiniz yokmuş gibi sinemadan kitaplardan festivallerden falan konuşursunuz.O hiç olmamış gibi.Dün gece siz mışıl mışıl uyuyabilmiş gibi.Tüm bunları geçtim,ordan burdan erkek kaldırıp bir de eve getirirsiniz siz.Sonra bir güzel sevişirsiniz onlarla.Çok da güzelmiş gibi anlatırsınız orda burda.Hani ben onu unuttum,mutluyum,keyfime bakıyorum hesabı.
Bir gün var bir gün yok hislerin köleleri.Hey!.Hah evet size diyorum.Gözlerinizi kaçırıyorsunuz insanlardan.Bazen de durup dik dik bakıyorsunuz onlara.Ben iyiyim,ne var ne istiyorsunuz der gibi..Anlıyorum sizi.Bazen de günleri karıştırıyorsunuz,ayları hatta olayı abartıp hangi yıldayız diye sorduğunuz bile oluyor.Sefilliğin dibine vurduğunuz zamanlarda parayı bayılıp falcıya gidiyorsunuz.Çoğu zaten ne istiyorsanız onu söylüyor..Sevinçten uçuyorsunuz.Size söyledikleri tarihi bekliyorsunuz.Ama bildiğiniz gibi bi bok olmuyor yine malesef.Türk kahvesi içe içe kanınızı kurutuyorsunuz,sırf istediğiniz gibi çıksın diye.O kahve taa nerelerden geliyor haberiniz var mı?Sonra mesela not ortalamanız dibe vurduğu zaman da,yok ben okumayı sevmiyorum yok şu yok bu.Sebebi siz de biliyorsunuz yemeyin şimdi bizi..
Bir gün var bir gün yok hislerin köleleri..Evet evet size diyorum..Siz ancak sigara yakın,pijamalarınızla sokaklarda gezinin,onun için yerlerde yuvarlanın ama kapısını çalmaya cesaretiniz bile olmasın.Sonra orda burda atıp tutun..Hayatın çelmesini yemiş yirmi yaş civarı yirmi birinci yüzyıl insanlarım benim!.Ne diyordum.Sabahtı değil mi?Kalkıp çay koyacaktınız,hiç bir şey yokmuş,hiç olmamış gibi davranacaktınız falan..Vapura binip martılara simit atıp alık alık gülümseyecektiniz.Ama siz yaralısınız.Belki de haklısınız..


Bütün suç o orospu çocuklarında...

29 Nisan 2012 Pazar

Silah,Sınır ve Aşk

1990 sonlarıydı..Biz o tek odalı evde yaşamaya başlayalı bir kaç ay olmuştu.Kaçmak zorundaydık...Saklanmak zorundaydık.
Yerde yatak denebilecek bir kaç parça minder vardı.Duvarda sakallı adam resimleri,odanın köşesinde küçük kare bir masa,mutfakta da bakır bir çaydanlık...
Üzerindeki gerginliği atmak için sürekli bir şeyler yapmaya çalışıyordu.Durmadan çay demliyordu ama ikimiz de bir bardaktan fazla içmiyorduk.Durmadan evi topluyordu.Toplanacak pek bir şey de yoktu zaten.Açık mavi bir bez,ve kokusundan ne olduğunu çıkaramadığım bir şeyle yerleri ovuyordu.Bütün gücüyle yerleri ovuyordu.Arada elinin tersiyle alnındaki teri siliyordu.Başını kaldırıp bana bakıyordu sonra bir şey söylemeden işine devam ediyordu.O türkçe bilmiyordu.Ben de onların dillerini bilmiyordum.İngilizce konuşarak anlaşmaya çalışıyorduk.Ama ikimizin de ingilizcesi çok iyi değildi.Bazen sadece öyle durup bakıyorduk birbirimize.Ben onun kahverengi-siyah gözlerinden korkusunu görebiliyordum..Kelimelerinden ne kadar yorgun olduğunu ayrımsayabiliyordum.Yüzünde toprağın hatırası vardı sanki.Ve elleri hep bir çocukluk çamuruna bulanmış gibi kahverengi duruyordu.Ve ben dudaklarını ısırışından,koca bir adam değil de hala küçük bir çocuk olduğunu görebiliyordum.Dudaklarına yakışmayan o dilde konuşmak istemiyordu.Daima susuyordu o yüzden..
Dışarıda silahlı adamlar geziniyordu..Hemen hemen her şey yasaktı o zamanlar.Hükumet kaos içindeydi.Başı azcık dik yürüyeni bile çekip vuruyorlardı.
Her yer ve her şey tabiri caizse toz toprak içindeydi.Hiç bir şeyin rengi yoktu.Şehre bir toprak örtüsü dokunmuştu sanki ve inançların bir de umutların üstünü örtmüştü.Camlar titriyordu ama soğuktan mı yoksa isyandan mı bilmiyorduk.Nitekim biz isyan edemiyorduk çünkü tek yapabildiğimiz kaçmaktı..
***Saeid diye bir arkadaşımız vardı.Bize bu tek göz yeri bulan da oydu.Bazen elinde bir kaç poşetle geliyordu.Ekmek,peynir gibi şeyler oluyordu içinde..Oysa yine geceleri çay yapıyordu ve biz sobayı yakıp saz çalıyorduk.Ben ona,onun dilinde türküler söylüyordum.Gözleri doluyor muydu göremiyordum..Mum ışığında aydınlanıyorduk ve yüzü akşamları,her zamankinden daha bir karanlık oluyordu.Avuçlarını ovuşturuyordu,bazen de sırtını dikleştiriyordu.Ama gözleri durmadan bir yerlere bir şeylere dalıyordu..Bir keresinde bana annesini özlediğini söylemişti.Ağlamamıştı.Çocukluğunu özlemişti belki de yalnızca annesini değil..
Biz artık sevişmiyorduk.Dudaklarımı dudaklarına değdirdiğim zaman titremeye başlıyordu,nefes alamıyordu sanki ama yine de ağlamıyordu.Öylece yan yana duruyorduk bazen saatlerce.Sırtlarımız birbirine değiyordu.Gözlerime bakmıyordu asla.Çok fazla konuşmuyordu.Anlatacak bir şeyi yoktu belli ki.Çünkü sokakta silahlı adamlar geziyordu ve herhangi bir şey anlatanı çekip vuruyorlardı zaten..
..Hangi ay olduğunu hatırlamıyorum,ama oldukça soğuktu.Yan yana uyurken kulağıma eğilip gitmek istiyorum dedi.Başımı çevirip gülümsedim.Biz ne zaman bu hale geldik dedi.Türkiye'ye gitmek istiyorum diye ekledi sonra.Bunun mümkün olmadığını biliyordu.Elimle yüzünü okşadım,uyumasını söyledim.Sırtını döndü bana.Ve kendi dilinde ninni gibi bir şeyler mırıldanmaya başladı.Üşüyordu biliyordum.Ama ben ona zaten sarılmıştım.Ve onu ısıtacak başka bir şeyim yoktu kendimden hariç...
*O tek odalı eve tıkılıp kalmıştık.Bekliyorduk sadece.Ama neyi ya da ne zamanı beklediğimize dair bir fikrimiz yoktu.Her gelişinde Saeid'e dışarının durumunu soruyorduk.Anlatıyordu ve hemen hemen hiç bir şey değişmiyordu.Bazen daha çok insan ölüyordu bazen daha az,hepsi bu..
Bir kaç ay sonra ortalığın durulduğuna dair bir şeyler duymuştuk.Yüzündeki aydınlanmayı görmüştüm.Aylar sonra gözlerindeki o siyahlığın içinde bir şeyler parıldamıştı..Eskisi gibi bakmıştı sanki,bir anlığına da olsa.Ona aşık olduğum o zamanlarki gibi bakmıştı.Ben de gülümsemiştim.Ve aylar sonra ilk defa o gece sevişmiştik.Hem de her zamankinden daha bir başka..Birbirimize uzun yıllardan sonra kavuşmuşuz gibi.Kan ter içinde sevişmiştik.Sabaha kadar sevişmiştik..
Aralık ayının ortalarında bir gün sabahın köründe Saeid gelmişti.Ve bize o güzel haberi veriyordu nihayet.Bir kamyonet ayarlamıştı ve biz nihayet kaçabilecektik Türkiye'ye.Kamyonette bizim gibi başka insanlar da olacaktı.Bir hafta sonra yola çıkacaktık ve Türkiye sınırına sığınacaktık.Saeid gelmiyordu ama..Ben topraklarımı,yaşadığım yeri ve ailemden kalan son bir kaç kişiyi de ardımda bırakamam demişti.Sarılmıştık.Onun göz yaşları benim yüzümde kalmıştı..Sanki artık ben de ağlayabiliyordum.
Saeid ne yapmamız gerektiğini anlatmıştı.Bir hafta sonra sabah tam 4te arkadaki sokağa yürüyecektik ve oradan kamyonete binip yola çıkacaktık.Saeid de orada olacaktı.Bizi yolculayıp ortalığa göz kulak olacaktı aynı zamanda..Eğer ben orada olamazsam Esad'ı bulun demişti.Esad kim tanımıyorduk.
*Bir hafta boyunca ne onun ne benim gözümüze uyku girmedi.Bir kaç parça kıyafetimizi topladık.hiç uyumamıştık ve o bütün gece durmadan çay demlemişti.Gözlerime eskisinden daha uzun süre bakabiliyordu.Elleri ve dizleri titriyordu.Durmadan gelip boynuma sarılıyordu.-Ah be yetimim.Ben seni ne çok severdim halbuki.-
Hızlı ve uzun adımlarla çıktık evden.Bir ayaz vardı dışarda.Nispeten sakindi ortalık.Aylar sonra ilk kez sokağa çıkmıştık.Silahlı adamlar hala ortalıkta geziniyordu.İkimiz de sakal bırakmıştık.Hatta bazen birbirimizi bile tanıyamayacak kadar değiştiğimizi söyler birbirimizi sakinleştirir ya da eğlenirdik bununla.Bir kaç ay önceye göre baskı bir nebze de olsa geri çekilmişti.İnsanlar işlerine güçlerine gidebiliyordu en azından.Katliam gibi bir şey olmuştu.Kendilerine benzemeyen herkesi çekip vurmuşlardı.Mahalleyi baştan ayağa taramışlardı.Bizi arıyorlardı.Çünkü biz suçluyduk.Onlar öyle görüyordu.Sırf bütün gece sırtını bana dayayıp öylece duruyor ve durmadan çay demliyor diye bu adam nasıl suçlu olabilirdi oysa.
Yürümeye devam ediyorduk.Biz düşlerimizi tozun toprağın içinde düşürüp kaybetmiştik.Bir avuç delikanlıydık.Şehirler bombalandıkça daha çok aşık oluyorduk birbirimize.Yanlışa meyil vermiyorduk oysa.Sadece geceleri karanlığı izleyip,korkudan ve soğuktan birbirimize sarılıyorduk.Düşlerimizle yaralarımızın üstünü örtüyorduk.Dillere ya da ayakların dibine düşürmüyorduk düşlerimizi.Ölürken ya da hürken.Yürürken ya da ayakların dibindeyken vazgeçmeyecektim ben ondan.Ellerine dokundum şöyle bir.Korkmuştu,yüzüme baktı ben de elimi geri çektim.Gökyüzünde ezan sesi vardı sanki.Başımız dikti ama insanların yüzlerine bakmıyorduk.Başımız o denli dikti ki,sadece gökyüzünü görebiliyorduk belki de.
Mahalle aralarında çocuklar küçük vaatlerle avutulmuştu.Tenhada sessizce oynuyorlardı..O çocukların hepsi bizim çocuklarımızdı.Tozun toprağın ortasında utangaç,korkak ama mağrur çocuklar.Baba olamayıp,çocuk kalan adamların çocuklarıydı onlar.
*Kamyonetin olduğu sokağa nihayet vardığımızda düşüp bayılacağımı zannettim.İçimde bir sıkıntı vardı,sanki göğsümün orta yerine dayanmış bir namlu vardı.Ama artık olsun..Ne olacaksa olsun.
Kaşları incecik alınmış esmer bir kaç erkek vardı.Dudakları belirgin ve pembeydi.Onları kamyonete yerleştiren bir adam vardı.Esad olduğunu tahmin ettim ve yanına gittim.Saeid'i sordum..Duraksadı.Önce onu tanıyamadığını düşündüm.Ama sonra yutkundu,başını hafifçe kaldırıp Saeid'i vurdular dedi.Anlamsızca yüzüne baktım.Sesini bir perde yukarı çekip,onu öldürdüler dedi.Hala inanmamış ya da anlamamış gibi bakıyordum ama anlamıştım.Yere oturdum.Çıkarıp bir sigara yaktım.Gelip yanıma oturdu.Ağlıyordu ama sessiz.Parmaklarındaki çıkıntıları kemiriyordu.Koluna dokundum.Ağlama dememiştim ama o ağlamayı kesti.
Geçen onca aydan sonra biz eskisi gibi değildik.Beni hala seviyordu biliyordum,ama korkuyordu.Ve ben korkusunun sevgisine galip gelmesinden korkuyordum.
Kaçmasaydık ipe gidecektik.Ben ipe gitmekten korkmuyordum oysa,ben onu kaybetmekten korkuyordum.Düşün hadi.Güzel günleri düşün dedim.O an Esad geldi yanımıza ve dün gece neler olduğunu bilip bilmediğimizi sordu..Henüz yakalanmayan suçluların ailelerinin evlerinin basıldığını ve bir çoğunun öldürüldüğünü söyledi. Onun yüzündeki donuk ifadeyi gördüm.Yıkılışını gördüm.Hiç bir şey sormamıştı.Kimler öldürüldü diye sormamıştı.Tek kelime etmemişti,ağlamamıştı da.Sadece benden bir sigara istemişti. Ama ben kaçıp gitmemiştim.Ülkeme dönmemiştim.Biz ikimiz ortak bir suçun suçlusuyduk çünkü ve ben onu ölümden kaçamayacak ama onu da kaybedemeyecek kadar çok seviyordum.
Yola çıkma zamanıydı.Toplam sekiz on kişi kamyonetin arkasına doluştuk.Kamyonetin üstü kapalıydı.İçerisi ter ve çiş kokuyordu.Hayvan pislikleri vardı..Biz en arka kısma oturduk.Böylece dışarı bakabilecektik.Yirmi saat civarı bir yolumuz vardı.Doğubeyazıt'a gidecektik oradan da diyarbakıra geçecektik.Kaçak olarak gidiyorduk ölümüne korkuyorduk ama içimizde de bir türlü atamadığımız bir umut vardı.Yola çıktık nihayet..Hiç konuşmuyordu aslında yüzüme bile bakmıyordu.Ellerini dizlerinin üstünde birleştirmiş öylece duruyordu yalnızca.Arada kamyonetin hareketleriyle o esmer bedeni sarsılıyordu.Ben ona bakıp gülümsüyordum,nihayet gidiyorduk..Her şey bitiyordu nihayet..Beş altı saat boyunca gitmeye devam ettik.Ne o kımıldadı ne ben bir şey sordum.Kamyonetteki diğer insanlar kendi dillerinde bir şeyler konuşuyor arada da bizi süzüyordu.
Nihayet sınıra çok yaklaşmıştık.Birden hava güneş açmaya başladı tam da öğlen saatleriydi.Herkes olabildiğince heyecanlıydı,kimi şarkı söylüyordu sessizce,kimi korkuyordu kimi gülümsüyordu ama o ne hissediyordu bilmiyordum.Biliyordum,ölürken ya da hürken,yürürken ya da ayakların dibindeyken vazgeçmeyecektim ben ondan..Biz ikimiz ortak bir suçun suçlusuyduk çünkü ve ben onu ölümden kaçamayacak ama onu da kaybedemeyecek kadar çok seviyordum..Kamyonetin arkasındaki brandayı hafifçe kaldırıp dışarı baktı.Sınıra çok yaklaşmıştık.Yüzüne güneş vuruyordu.Esmer yüzü azıcık aydınlanıyordu ve ben aylar sonra yüzünü güneş ışığında görebiliyordum.Yanağının kenarına düşen güneş gülümsetti onu.Şöyle bir havayı çekti içine.Sonra dönüp gözlerime baktı.Hala gülümsüyordu.Eline dokundum.Parmaklarıyla,parmaklarımı sıktı hafifçe..Yüzünde o bir parça güneşle kutsal bir mabedi andırıyordu.Küçük bir çocuk kadar esmerdi,küçük bir çocuk kadar korkaktı ve küçük bir çocuk kadar mutluydu ama..Biz kaçıyorduk..
Silah sesleri gökyüzünü yeryüzünden koparıp alacak kadar güçlü..Bizi istiyorlar.Bizi yerde kan içinde yatarken ya da darağacında sallanırken görmek istiyorlar.Kamyonet daha da hızlı gidiyor..Ardımızdan ateş açıyorlar durmadan.Biz sınırı geçmek üzereyiz.Biz vazgeçmiyoruz..Bizi istiyorlar.Kamyonetteki birini vurmuşlar bile..İçeri güneş sızıyor.Güneş kana vuruyor.Kamyonet sağa sola yalpalanıyor.O kadar hızlı ki,Esad kontrolü kaybedip çarpacak bir yerlere neredeyse..Eline dokunuyorum gülümsüyor bana.Tüm bu kıyametin ortasında o kapkara kahverengi gözleriyle durup gözlerimin ta içine bakıyor..Elimi bırakıyor önce ve sonra da kendini kamyonetten aşağı..


25 Nisan 2012 Çarşamba

Lanet bir yaz.

...Ona aşık olduğumda yedi yaşındaydım,ama tanıştığımız zaman yirmi ikimdeydim.
Lanet yapış yapış bir yaz öğleniydi.Kekremsi bir limonata içiyordum ama buzlu.Bir palmiyenin altında duruyordum.Önümde kırmızı kareli masa örtüsünün sol kenarında bir sigara yanığı vardı.Ve benimde sol bileğimde küçük bir izmarit öpücüğü..
...Ona aşık olduğumda yedi yaşındaydım ama tanıştığımız zaman kaç yaşındaydım hatırlamıyorum.Lanet sıcak bir yaz öğleden sonrasıydı.Ben gazi ünvanı almıştım.Hoşçakal demeden giden umutlarımın
arkasından bakınıyordum.Alnımdan ve burnumun kenarlarından terliyordum en çok.Ellerimi enseme götürüp saçlarımı ovuşturuyordum.Kırmızı kareli masa örtüsü ve kırmızı kareli gömleğimle gülünç duruyordum.
...Ona aşık olduğumda yedi yaşındaydım ama tanıştığımızda o kaç yaşındaydı bilmiyorum.Arabaların kaldırdığı tozun ardından ona bakıyordum ve o trafik lambasının sarı ve kırmızı tonlarında duruyordu orada öylece.Sessizdik ama sessizliğin ürkütücülüğü yoktu.Saate bakıyordum,saati bulamıyordum ,geçen yirmi iki yıla bakıyordum,kendimi bulamıyordum.Limonatamı içmiyordum artık.Çünkü her şey çok sıcaktı ve benim avuçlarım terliyordu.Önümdeki kırmızı masa örtüsünün üzerinde,o hiç bitiremediğim kitap duruyordu.Bir yerden müzik çalıyordu.-Çalmayın.
...Ona aşık olduğumda yedi yaşındaydım ve onu henüz tanımıyordum.O sadece trafik lambasının sarı ve kırmızı tonlarında duruyordu orada öylece.Lanet yapış yapış bir yaz öğleden sonrasıydı..Önümde duran kırmızı kareli masa örtüsü ve kırmızı kareli gömleğimle gülünç duruyordum.Ben sadece bir palmiyenin altında soluklanıyordum ve hoşçakal demeden giden her şeyin ardından bakınıyordum.Saate bakıyordum,saati bulamıyordum.İçim bir tuhaftı doğrusu.Sol bileğimde küçük bir izmarit öpücüğü,sağ omzumda büyük bir doğum lekesi vardı.
...Lanet olası bir yaz öğleden sonrasıydı.Masa örtülerini sevmiyordum artık..
...Ona aşık olduğumda yirmi iki yaşındayım ve onu henüz tanımıyordum..Aşk bir kazaydı zaten.Masadan nasıl kalktığımı hatırlamıyorum.Aşk besbelli sadece bir kazaydı ve O, trafik lambasının önünde bu defa sadece kırmızı tonlarında yerde yatıyordu..

24 Nisan 2012 Salı

Bırak Anlatayım


Günlerden bahsedeyim sana şimdi o zaman..
Mutfak tezgahında ölü balıklar,akvaryumda turuncu balık.
Sehpada bozuk paralar.Kumanda çalışmıyor.
Yere kahve dökülmüş.Evde kahve bitmiş.Balıklar kokmuş.Televizyon patlamış.
…Ağladım.
Sigara yaktım.İçine tükürdüğüm tekel yine basmış zammı.Bir tane daha yaktım.
İnsan özlerken fotoğraflara falan bakar diye düşüneceksiniz.Ben fotoğraf bulamadım evde.Sonra bütün gömleklerimi makastan geçirdim.Yerden saç tellerini topladım..Allahın belası bir kaç ay daha,ve sonra her şey geçecek diye düşündüm.Ya da her şey büsbütün daha da boka saracak.Midem boş ama karnım aç değil.Perdelerim simsiyah..Ben dışarıda cırlayan martıya küfrederken,aklıma martı denen kitap geliyor.Kitaplar.Herkesin söylenmemiş binlerce cümlesi.Ben anne babama başımı eğerek selam verip,kendi intiharıma dikmişken gözlerimi,nereden çıktı şimdi bu his.Bakın ben kaçmıyorum.İntihar aptalların işidir.Ben ölmekten değil,suç işlemekten korkuyorum zaten.
Ben de diğerleri gibi olmaktan korkuyorum..Gökyüzünde sarı koca bir güneş görmek mutlu etmiyor artık..Mutlu etsin de istemiyorum zaten..
Aynada darma duman olmuş o surat benim.Kafenin birinde masanın yanında unutulmuş şemsiye benim.Şemsiyenin sahibi kadın benim.Bu boktan şehirde,bu boktan sokakta unuttuğun benim.Kaç keredir söylüyorum ben 'cğmlellr ağnlamsz'.Yüzüne ağladığım herkesten özür diliyorum.Kusura bakmayın ama sigara da olmasa parmaklarımız tetik boyu salına salına gezinirdi herhalde.İntihar aptalların işidir.Beklemek budalaların.Vazgeçmekse korkakların.Al işte her şey eskidi yine.Anılar anlamlı değil.Gelecek diye bir şey yok çünkü henüz yaşanmadı.Geçmiş diye bir şey yok çünkü artık yaşanmıyor.Peki bugün diye bir şey var mı diye soracak olursanız:Onu ben bilmiyorum…
Ama sen keşke gelecekte ya da geçmişte gitmiş olsaydın.Çünkü ben gidişini şimdiki zamanın her noktasında ayrı ayrı yaşıyorum.
O zaman bırak anlatayım.Bırak söyleyeyim.
Neden gittin oğlum?Zamanı değildi.Zaten hiç bir şey zamanlı olmaz ki!
Çocuklar ağlayarak tükenmez.Kalemler de öyle.Adı üstünde zaten.Ama ben tükeniyorum oğlum.
Kelimeler anlatamaz.Suçlayacak kimse yok.Bırak söyleyeyim o zaman.
Neden gittin oğlum.Yerde kahve,akvaryumda balık,tezgahta ölü balık,elimde bozuk kumanda.Her şey öylece hep olduğu gibi dururken sen neden gittin?
Yok hayır işler yolunda değil.Yapılacak iş yok.Ben bekliyorum sadece.O en zor iş oğlum..İnce zanaat oğlum.Kolay gelsin demekle,kolay olmuyor oğlum.
Bahaneler yok.Özürler yok.Suçlayacak kimse yok.
suçlayacak kimse yok..


ama belki yalnızca sen biraz...

23 Nisan 2012 Pazartesi

mor elbiseli küçük kız

İçimdeki kızıl derelerde,kana bulanmış bir çaresizlikle özlüyorum çocukluğunu..Henüz küçük bir kız çocuğuyken,kadınların etekleri tozlu,çocukların yüzleri çamurluyken hayatındaki ilk erkeği kaybediyorsun..Bir akşam vakti köpeklerin kurtların,nereye gittiği belli olmayan boş caddelerin orta yerinde dizlerinin üzerinde oturuyorsun..Elinde bir parça kuru ekmek..Sütün tadını bilmeyen süt dişlerinle kemiriyorsun ekmeği..Cılız saçların iki yana düşmüş gözlerini çevrelemiş..Annenin eteğini çekiştiriyorsun sen yalnızsın sen ağlıyorsun,neden olmadığını bilmeden ağlıyorsun ama ben biliyorum sen yalnız değil,olsa olsa küçük bir çocuksun..Elindeki ekmeğe değen gözyaşlarınla izliyorsun olan biteni..Yeter demiyor ama kimse.Birileri bir yerlerde bayramlarını kutluyor..Sen annenin çiçekli eteğine bakıyorsun,taşları sektiriyorsun ama deniz yok bile.Göz yaşların iki minik dere gibi akıyor yüzündeki çamuru temizleyerek..Sıcak ekmek kokusu geliyor bir yerlerden sen acıkmışsın sen üşümüşsün sen beklemişsin,sen anlamamışsın,herkes gibi ağlamışsın sadece.Erkekleri sevmemişsin o gün beri,bilirim..Sen hep korkmuşsun zaten.Ama hayır yalnız değilsin,sadece çocuk biraz..Bir oyun gibi sanki her şey..Kaybetmiş gibi..Akan burnun,boş miden,dolu dolu gözlerinle bakmışsın annene.Kızlar ip atlıyor erkekler küfrediyor ama herkes çok öfkeli ama sen ağlıyorsun,ama sen çocuksun,ama sen yalnızsın ama sen üşümüşsün ama ben yanarım ki yanına gelip dokunamamışım sana..Çocuk yaralarından öpememişim seni..Sadece düşündüm..Mor elbiseli kadın mıydın sen yoksa,dere boyu yürüyen çamurdan olma küçük bir kız çocuğu mu?...
Saçların senden bağımsız dalgalanmış.Sen susmuşsun.Kimse sana konuş dememiş.Sen hiç anlatamamışsın belki.Ben bilirim sen korkmuşsun hep,kaçmışsın.Sütün tadını bilmeyen süt dişlerinle kemirmişsin elindeki ekmeği.Sen ağlıyorsun..Neden olduğunu bilmeden ağlıyorsun ama ben biliyorum,sen benden beri yalnız değil,olsa olsa küçük bir çocuksun..Bir oyun değil ama her şey.Yine de kaybetmişiz sanki..
Herkes çok öfkeli sokaklarda.Ben bilirim ama yine de.Sen yalnızsın..Ama belki sen ağlamışsın,ama sen susmuşsun,ama sen oyunu kaybetmişsin,ama sen üşümüşsün ama ben yanarım ki sen üşürken yanına gelip dokunamamışım yüzüne..Ben yanarım ki,senin çocukluğunda ben koca bir adamken,benim çocukluğumda sen koca bir kadın olmuşsun...

16 Nisan 2012 Pazartesi

Başkalarının hayatı

Ve ama pek yazık ki geriye bir şey kalmadı.Herhangi bir şey...
...
Başkalarının sabahlarına uyanıyoruz,başkalarının hayatlarını yaşıyoruz.Şimdi yarın sabah başkalarını mutlu etmemiz gerekiyor,onlara iyi davranmamız,içimizdekileri onlardan büsbütün gizlememiz.Başkaları için uğraşmaya devam edeceğiz.Daha çok çalışacağız,daha çok uykusuz kalacağız.Kaçımız farkında bilmiyorum ama,yarın sabah başka hayatların minik birer parçası olmaya devam edeceğiz.Görmemizi istemeyecekler..Tıpkı bir çok şey için,ne yapalım artık elden bir şey gelmiyor dememiz gibi.Sabrederek bekleyeceğiz.Sonsuza kadar bekleyebilecek inancı ve gücü kendimizde bulmaya çalışacağız.Dayanmalıyız.Başımıza ne gelirse gelsin dayanmak zorundayız.Başka çaremiz yok..Ölümümüzü kendi başımıza belirleyemeyiz çünkü.Artık yaşamak istemediğimiz an bile yaşamak zorundayız.Başımıza ne gelirse gelsin devam etmek zorundayız.Ne kadar acı çekersek çekelim başımızı dik tutup tüm o içimizde olan bitenle devam etmeliyiz yola.Bizim için biçilen rolü sükunet ve metanetle karşılamalı her sabah başkaları için uyanıp onlar için durmadan,soluksuz çalışmalıyız..Mutluluğun ne demek olduğunu asla tamamen anlamayacağız.Sadece sabah olacak durmadan.Bir şeyler umacağız.Birilerini isteyeceğiz hayatımızda ama durmadan çabalayacağız.Sefil hayatlarımızı mutlu bir şekilde sürdürmeye devam edeceğiz kendimizce.Yeri gelecek en çok sevdiğimiz şeylerin ellerimizden ve hayatlarımızdan kayıp gidişini izleyeceğiz.Ne yazık ki biz insanoğlu olarak işte o en sevdiklerimizin ölümlerini bile unutacağız.Otobüslere bineceğiz,terkedileceğiz,durmadan anlatacağız..Yavaşça dokunacak birileri yaralarımıza,kanatacak.Biz paranoyanın dibine vuracağız.Her şeyi biz yönetiyormuşuz gibi davranacağız.Kendi küçük hayatlarımızın baş rolünde olmak-ki bazen onu bile olamıyoruz-bize garip bir haz verecek.Başkaları için çalışmaya devam edeceğiz durmadan..Başkalarının çocuklarına bir şeyler öğreteceğiz,başkalarının güvenliğini sağlayacağız,başkaları arasındaki iletişimi sağlayacağız ve başkalarına yemek pişireceğiz.Kimse,hiç kimse durup da ne istediğimizi sormayacak bize.Sadece sabah olmaya devam edecek,biz farkına bile varmadan bir gün daha geçecek bizden bağımsız.Bizden bağımsız birileri ölecek birileri doğacak..Sevdiğimiz adamlar başkalarıyla sevişecek.Sevdiğimiz adamlarla sevişen kadınlar,bizim çocuklarımıza gebe kalacak.Biz sadece durup izleyeceğiz.Ve son anlarımız geldiği zaman yine metanetle karşılayacağız..Yukarıda,yeryüzünde yaşadıklarımızı ödüllendirecek,çektiğimiz ceremenin semeresini verecek bir Tanrının varlığını umarak karşılayacağız o küçücük hayatlarımızı sona erdiren anlamsız ölümlerimizi.Sonra ağlayacağız.Mutsuzluklarımıza,aklımızda kalanlara,kalbimizde kalanlara..İçimizde kalanlara.Çoğumuz ölürken son bir şey bile söyleyemeyecek.Ölüm öyle sessizce uyurken gelip alacak bizi.Ve biz birbirimize daha çok ihanet edeceğiz.Biz daha çok özleyeceğiz.Biz durmadan bekleyeceğiz.
Ama sadece sabah olmaya devam edecek.Biz başkaları için yaşayacağız.Ve bizimle yaşamasını istediklerimiz de başkalarıyla..


(Anton Chekhov'a)

14 Nisan 2012 Cumartesi

kabus

Adam altıncı sokağın solundan döndü.Ve nihayet sonunda döndü.Ağlamadan.Herhangi bir şubat ayında ona yağmurlardan söz ettim.İçinde beklemekten nemlenmiş bir kurabiye gibi dağıldı sözcükler.İçinde bitmeyen bir sigara içmek arzusuyla gözleri seyire seyire anlattı bana herşeyi.(Her şeyi anlattığını söylemişti.)Ona savaşta ölen çocuklardan bahsetim.Sonra kabuslarımı anlattım.Son bir kaç yıldır çok kabus görüyordum.Seslerin bilindikliği içinden damıttım kelimelerin üstüne basışını.Tek derdi o yazamadığı hikayeleriydi.Kendi hayatından vazgeçmişti tamamen.Anlatmaya çalıştığı bir şeyler vardı.Önce çekmecenin üzerinde,sonra içinde ve sonra da altında neler olduğunu anlattı bana..Son bir kaç yıldır görmemiştik birbirimizi..Ben ona işlerimden dem vurdum sonra taşındığımı söyledim.Nereye diye sormadı.O da bana kabuslarından ve çekmecesinden söz etti tekrar.Her şey onu bıraktığım halinden daha da bir zorlaşmıştı sanki onun için.Anlatamadığı hikayelerinin esiri olmuştu..Biz birbirimizin hayatından vazgeçeli,önce bir pastanede çalışmaya başlamış.Çikolatalı,böğürtlenli pastalar,susamlı çörekler,şekerli kurabiyeler yapmış bir kaç ay..Ve sonra içindeki her şey bayatlamış ve dağılmış..tıpkı bir kurabiyenin parçalanışı gibi' diyordu anlatırken..Masanın üstüne koyduğu ellerine baktı bir an.Ona ait değillermiş gibi.Ya da hayatında ona ait herhangi bir şey kalmamış gibiydi.Kabuslarından söz etti bana.Durmadan gördüğü o savaş sahnelerinden.Etekleri kana bulanmış kadınlardan,erkeklikleri talan olmuş erkeklerden ve darma duman olmuş şehirlerden söz etti..Savaş yok dedim..Peki tüm bu insanlar neden ölüyor o zaman dedi.Sen neden ölmüyorsun diye sordum..Gözlerindeki kahverengi ağırlığıyla baktı bana.Hiç kimseymişim gibi baktı.Sonsuza kadar baktı.
Sol cebinden bir tabanca çıkardı..Başına dayadı.
Bayatlamış bir kurabiye gibi dağıldı beyni.(O böyle anlatırdı ölümünü)
Ve nihayet bitmişti kabusları.



9 Nisan 2012 Pazartesi

Ama'lardan daha değerli..

Tenhada kaldım.yalnızca ben.avutulmamış bir ben..Şimdi gözlerine düşen o anlamsız bir tutam saçtan,utangaç bir teselli türettim kendime.Sen yokken gülemem demedim..Daha bir haykırarak güldüm.Ara sıra dengesizliklerim olur bilirsin.Bazen çok.Ama bu son olsun.Ahh bir hatırlasam hangi mevsim gittiğini..Ben sadece sensizlik ertesi bir düş görüyorum senden sonra.Senden beri kırılganım..Şimdi ellerinle tuttuğun o anlamsız bir kaç yudum içki,boğazımdan inmiyor sensiz.Gecenin ortasında bir ben kaldım..Delikanlı gibi vuruyorum ama kendimi şakağımdan..ben her ne kadar elinde bin parça olsam da,gururumu o bir tutam saç gibi düşürmüyorum gözlerinden.akşamlar kayboldu bak.Sırtımı kirpiklerine dayayıp,çıplaklığını izliyorum..Oysa ben sana 'ama'lardan daha değerli bir kaç cümle söyleyecektim.Hatta 'ama'lar bir cümle bile etmiyor zaten.Ben senin en çok yolun yarısından bana dönüşünü sevdim.O yolu sevdim.Dönüşünü.Seni.Gidemeyeşini sevdim.Sonra hep öyle olur zannettim.Her gittiğin yoldan dönersin sandım.Gerisin geri.Ben yine de sana rağmen,alıp götürecektim seni,bakmasaydın eğer yüzüme o gece.Evet,başkaları değdi bedenime.Ama ellerim senden sonra zehirlendi çürüdü.Parmak uçlarıma başka bir iz değmedi senden beri.Şarkılar sen yoksun diye var zaten..İnsan yokluğa da şiir yazarmış.Yokken daha çok yazarmış.Şaşırdım.
Sana methiyeler düzen bir soytarı değilim ben.Ben sadece alıp götürecektim seni,bakmsaydın eğer yüzüme.Senle bambaşka bir ihtimal dahilinde karşılaşmak isterdim.Artık mesele senle konuşmak değil.İçimdeki her şeyi söyledim sana..Bizden bahsettim olabildiğince.Aklımda biz'li şarkılar,filmler,sokaklar,sahiller,yemekler,kitaplar türettim.Tek giden sensin belki ama kalan her şey sensizliği yaşıyor ayrı ayrı..Sensiz ev,sensiz odalar,sensiz içkiler,sensiz benler falan filan.
Ben senin en çok gidemeyişini sevdim.Ama biz..Oysa ben sana 'ama'lardan daha değerli bir kaç cümle söyleyecektim...Ben yine de sana rağmen,alıp götürecektim seni,bakmasaydın eğer yüzüme o gece..Ben en çok kaçıp gitmeyi düşledim senle.Ben senin en çok yolun yarısından bana dönüşünü sevdim.O yolu sevdim..Dönüşünü.Seni.Gidemeyeşini sevdimAma diyeceğim..bilirim sevmezsin 'ama'ları ama..
Bu sefer dönüşün biraz uzun olmuyor mu sence de?

6 Nisan 2012 Cuma

Sen Yoksun Diye ---

Sadece anlamaya çalıştım kendi aciz zihnimde.Uyumadım.Bir sigara daha yaktım.Sana yazdıklarımı okudum,bana yazmışsın gibi.Her gün başka bir yol denedim unutabileyim diye.Bir gün nefret ettim senden,diğer gün vazgeçtim,ertesi gün bir daha aşık oldum.Sensizlik bana kırk yıl düşünsem aklıma gelmeyecek şeyler yaşattı.Şarkılar söyledim sokaklar boştu,insanlar tuhaf bakıyordu.Gülüyordu ve hatta.Romantik komediler izledim.Güldüm sonra ağladım..Birileri geldi,karşımdaki koltuğa kuruldu bir şeyler anlattı ve gitti.Aynı şey yatağımda da oldu elbette.Sırf sen yoksun diye beni başkaları sevdi.Senin gibi değil.Ben başkalarını öptüm.Ben başkalarına baktım. O lanet olası göz bebeklerinin büyüyüp küçülüşünü izledim.yanaklarının kenarındaki çizgileri.Dillerini hissettim.Kokularını.Tükürüklerini ve terlerini.Beni sensizlik kirletti.Sırf sen yoksun diye ben daha çok aşık oldum sana.Sırf sen yoksun diye birileri şarkılar yazdı bir yerlerde,daha çok acı çekeyim diye.Daha çok yolculuk yaptım.Daha çok kaçtım.Daha çok gittim.Gittiğim şehirlerde gene seni bekledim.Sesini canlandırdım zihnimde.Sırf senin yüzünden,sırf sen beni sevemedin diye,ya da belki de korktun diye beni başkaları sevmeye kalktı.İstemedim.Daha da utandım.Daha da sustum.Hiç kimse sen değil,anladım tamam da.Sen de artık hiç kimsesin sanki.Tarihte adın geçmeyecek ya da gazetelerde kitaplarda.Sen siyah beyaz filmler izlemekten vazgeçmişsin.Başkalarıyla sevişmişsin,anlarım da,ya başkalarını sevdiysen!Ya çok sevdiysen.Ya sevişmekten ziyade sevdiysen..Ben kafamdaki oğullara senin adını vermişsem.Senin yüzünden babasız çocuklar doğurmuşsa zihnim.Ya sen benim tam da o gün o eylül akşamında çoktan üstüme basıp geçmişsen.Ya sen yoksun diye ben de yok oluyorsam.Şimdi sırf sen yoksun diye ben de yokum sanki.Şimdi sen yoksun diye ben hiç bir şehri sevemiyorum.Elimi alıp yüzüne koysaydım.Tutup öpseydim dudaklarından.Canını yaka yaka.O gece yapsaydım bunu.Seni çoktan kaybetmişken daha ne kaybedebilirdim ki..Seni İstiklal caddesinde yürürken görseydim.Herkes donsaydı.Tutup saçlarından öpseydim seni.Sarılsaydım.Sırf senin yüzünden daha çok terkedildim,daha çok sustum.Ben kalkmış sana içimdekileri anlatmaya çalışırken sen götü boklu iki orospunun peşinde geziyorsun belki de.Seni benim sevdiğimden daha çok sever belki birileri,ama asla benim gibi sevemez.Senin tek suçun beni sevememendi,ya da çok korkman.Hangisi canımı daha çok yakardı bilmiyorum.İhtimalin bile yokken irrasyonel bir düşün peşinde bacaklarımı sürükleye sürükleye ilerliyorum.Sen beni sevemedin diye ben senden başkasını sevemiyorum be adam.Sevme beni tamam,siktir et.Umursama bile.Ama artık anla ulan.Susmak yerine anla.Senin cümlelerin,senin şarkıların,senin resimlerin,senin sevdiğin yerler,içkiler..Hepsi peşimde sanki.Sensiz yerlerde senli şeyler görmekten bıktım.Senden vazgeçmek,başkasına aşık olmak bir ihanet.Senle olmak bir imkansız.Sensiz olmak daha da bir imkansız.Tükeniyorum.Sensiz yapabilseydim konuşmazdım ki bu kadar.Olmuyor demek ki.Şimdi sırf sen yoksun diye
-ben de gidiyorum artık..
Hem kaybedecek ne var ki..Kaybetmişken seni.







27 Mart 2012 Salı

vazgeçse de bekleyenler.

Şimdi her şey bıraktığından daha kahverengi.Evi bok götürüyor.Sakallarım uzamış.Evden çıkmamışım hiç..Midem bomboş.Duvarlar belirsiz.Renkler silik.Şimdi her şey bıraktığın gibi aslında.Ben yerimden kımıldamamışım.Bir sürü mektup yazmışım,bir sürü intihar kuşanmışım.
Senin ne kadar imkansız olduğundan bahsetmedim.Aynı yolun yolcusu değildik besbelli.İşte bazen sadece bir bitişi bir sonu olsun istiyor insan.Öyle boşlukta asılı kalmış her şey sanki.Ne gitmeyi becerebilmişsin büsbütün,ne de kalmayı,biraz da olsa..Anlayamamışım sanki.Kendimce dramatik senaryolar da üretmişim,mutlu sonlar da.Her türlü halini yaşamışım,aşikar.Bakıyorum da ne çok yarası olan insan var etrafımda.Herkes birilerini bekliyor.Evet vazgeçtim diyor ama hala bekliyor sanki..Vazgeçmek kendimize mi ihanet etmek onlara mı?Başkalarıyla sevişiyoruz.Daha tutkulu,daha çok,daha sık.Daha çok içiyoruz sonra,daha çok kahkaha atıyoruz.Daha basit dertlerimiz oluyor.Faturaları ödeyemiyoruz belki,ya da evdeki herhangi bir şey bozuluyor.Ülkedeki azınlıklara üzülüyoruz.Parasızlık canımızı sıkıyor.Hasta oluyoruz veyahut.Ama bekliyoruz hala.Hem de şiddetli bir öfke bitmeyen bir sabırla.Siz ne zaman tanıştınız nerde tanıştınız bilmiyorum.O günde tam da o günde kalakalıyor insan sanki.Bir yerden sonra tarih yerinde sayıklamaya başlıyor.Onun üstünden zaman geçmiyor.Kim demişti hatırlamıyorum ama,zamanla geçen tek şey zaman ya hani..Kaç beden,kaç milyon yıl girerse girsin araya sen o günde tutuklu kalıyorsun..Ulan boşverdim ben vazgeçtim bitti diyorsun..Bahsetmiyorsun.Bilmiyorlar.Ama sen bekliyorsun be gözünü sevdiğim.Kabul et.Vazgeçmek sığmıyor çünkü ruhuna..Yediremiyorsun..Daha ne kadar çok kaybedebilirim diye düşünüyorsun.Hem bu saatten sonra neye,nasıl yeniden başlayacaksın ki?
İşte kimileri vazgeçemez velhasıl..Sadece daha çok sevişir,daha çok sigara yakar,daha çok içer.Daha az ağlar zamanla belki.Ama daha az beklemez...

20 Mart 2012 Salı

Kıyamet..

3 yaşımdayken trene bindirip gönderdiler beni.Ateş var sanki.Kum var hayır hayır.Tepeden ayağa kum olmuşuz..Yaprağın üstünde kaldı her şey.İp atlarkenki kız çocuğu tebessümlerimiz erkeklikler altında kaldı,ezildi belki de..İnsan severek kirletiyor ya kendini.İnsan kirlenerek vazgeçiyor ya sevmekten.Şimdi artık her şey.Artık her şey kıyamet.Fırtına aldı götürdü.Çocukluktan bilyeler kaldı.Çekmecenin içinde hatıra defteri.Hatıra olarak bi o kaldı.Hiç bir şey yarına kalmadı.Kertenkeleler de üşür ben size anlatamadım.Okuduk okuduk.Musa asasını tepemize indirene kadar okuduk.Kızıl deniz kanımızla kızıla boyanana kadar dövdüler bizi.Bir ağaç vardı.Hay Allah adı neydi.biliyordum sanki.Biliyordum.Ben neden onu sevdiysem artık.Batıl inanç.Çaputu değil kendimi astım ağaca.Olmadı.Şarkı söyledim.Bağırmak ki hem de nasıl.Rüya gördüm.Aman Allah.kıyamet kopmuş.dışarıda buz var.Buzun içinde çocuklar.Donakalmışlar.Ezan okunuyor her yerde.Buzdan çocuklar,Ateşten adamlar,Topraktan kadınlar..Uykudan uyandık.Uykuya daldık.Herkes gelinlik giymiş..Kırmızı gelinlikler.Kız çocukları bakire.Kız çocukları piç.Erkekler yok.Cehennemde ip atlıyorum kızlarla.Tanrı gücenmesin diye saklıyorlar beni.Ağaçlar var.Anlatılıyor ya..ne istersen.Elma erik.Ağaçlar üşüyor.Hayır ama asla gidemezd(s)iniz.Yalan söylemişler hayırsızlar.Cennet Beyaz değil.Cehennem yok.Hayır gitmeyin.Kimse kalmadı.Batan Titanik değil akılsızlar.Batan nuh'un gemisi.Tanrı'nın dili ne latince ne arapça.Yalan söylemişler.Tanrı konuşmamış işaret etmiş sadece.nuh yapmış,musa yapmış,isa yapmış.Tanrı sadece bir kız çocuğuymuş ya da belki de bütün kız çocukları tanrıymış.Kan düştüğü an bedene,Tanrı terketmiş bizi.Zaman aldı gitti bizi çocuklarım.Zaman aldı ,rüzgar değil..Talihsiz bir kuşağız şüphesiz.Ama her şeyi görüp bileniz aynı anda.İz miz yok..Gitti.yokmuş aslında yokmuşuz.Uyanın dedim her yer demir.Uyanın veyahut toprak yok ki artık.Emrediyorum belediye başkanının bana verdiği yetkiyle canınızı kıyıyorum.Ama hayır olamaz.Gözleriniz ne kadar da gri.Kurşuni.Gözleriniz ne kadar da yok.Siz ne kadar da yoksunuz.Koskoca bir insanlık yerle bir oldu.Siz hala ip atlıyorsunuz.Ama olmaz ya da böyle.
Kıyamet koptu hepimiz sağ kaldık ama Tanrı öldü.Peki şimdi ne olacak?toprak uyuyor çocuklarım,siz uyuyorsunuz.
Siz bekliyordunuz ama oysa her şey çoktan bitmişti..
Herkes bilsin ki,bu sadece şiddetli bir hayatın artçı sarsıntılarıdır.
Sağlıcakla ölün.

17 Mart 2012 Cumartesi

Sen Sen ol

Işıkların renginden anladığım kadarıyla 2012 yılının şubatında olmalıyız.Uzun zamandır güneş yok.Toprak buz tutmuş.Birileri geldi gitti.Hava buz.Sigara yaktılar,tuvalette seviştiler,adam öldürdüler,trene bindiler.Gittiler.Tekinsiz türküler tutturdum.Birilerine saati sordum.Sonra birileri ve biz ya da ben..Ağladık.Sene Bin dokuz yüz bilmem kaçtı.Yaramız büyüdü.Ben zamanı geçmişe sararak yaşıyorum çünkü bence bugünü ve geleceği çoktan tükettim.Kadınlar tekinsiz yaratıklar.Erkekler korkak.O yüzden ben hep yola çıktım.Gitmekten bahsetmek istemiyorum artık.İnanın ya da inanmayın,annenizi bile uçurumdan itmişseniz yarının senedi yok artık sizin için.Biz,siz ve tüm o diğerleri.Kadınlar ve erkekler..Bir kuşak kirlettik.Çocuklar kuşları sapanlarla vurmaya başladığından beri,ben artık ne mor elbiseli kadından bahsediyorum ne de şu illet baş ağrısından.Sadece kapılara dayanacak kadar sevmek istemiyorum artık.Ve ama artık,ben kimseyi sevmek istemiyorum.Hayır siz sadece çok fazla Shakespeare okuyorsunuz.Romeo'yu geçen meyhanede görmüşler pek bir dağıtmış.Sonra da kalkıp DJ partisine gitmiş bir güzel kurtlarını dökmüş.Juliet bir parfüm markası sadece.Pamuk prenses Çukurova doğumlu.Hiç bir şey düşündüğünüz ve ama düşündüğümüz gibi değil sadece.Ben artık sadece kapılara dayanacak kadar sevmek istemiyorum.Mor da bir renk ama ben en çok onu seviyorum.Yükseklerden atlama sendromuna yakalandım.Siz ve sis..Ben ve is.Ahenkte güzel de anlamda çöküntüyüz.Kapı aralığında sıkışmış bir çift serçe parmağıyız.Kapılardan nefret edelim bugün.Meşaleler yakalım.Molotof kokteylleri içelim.No 3 yeşil kapı.Kapının önünde duran mor elbiseli kadın.Mor elbiseli kadının cebinde duran küçük bir kağıt.Burdaydım küçük prens yazıyor.Hayır masal mı yazıyoruz.Ne bu şimdi?Romeo Julietler pamuk prensesler KÜÇÜK prensler.İlaçlara meyletme.Oğlanlara meyletme.Ananı uçurumdan atma eşşek herif..Kadınları asla sevme.Erkeklere asla aşık olma.Sen sen ol aşık olma..
Her şeyi bir kenara koy da
Sen sen ol
amman diyeyim başkası olma !

6 Mart 2012 Salı

Eskiden...Ama artık.

En çok neye üzülüyorsun diye sordu.Masumiyetimi kaybedişime dedim.Düşünceler kirlendiğinden,saç renkleri değiştiğinden beri biz o eski biz olamıyoruz.Kendimi çok kötü hissediyorum..Trenler,yolculuklar,dost sohpetleri yardım etmiyor.Birinin elleri kirlenmiş,saçımızı okşayarak temizliyor..İnsanları dinlediğim için kızıyorum kendime..Belki de beklemekten vazgeçtiğin an bitiyor her şey.Hayal kurmayı bırakalı,artık hiç bir şey iyi değil.Oysa iyiydi bazı şeyler.Bir şeylerin iyi gittiği de oluyordu..Eskiden..Bazen yalanlar söylesinler istiyorum.Ben öyle seviyorum.Her şey filmlerdeki gibi değil diyorsunuz.Hayır efendim her şey tıpkı o filmlerdeki,şarkılardaki gibi..Yemeklerin tadı aynı değil artık,sigaranın da,öpüşmenin de..Yalnızlık aldı başını gitti.Kedileri sevmedim hiç..Bir o değişmedi belki de.Yalnız kalmaktan korkmuyorum.Sadece onlar gibi olup bir başıma kalmaktan korkuyorum.İnsan bedenine adamları ekledikçe büyümüyor,çoğalmıyor.Tam aksine herkes bir şey alıp gitme telaşında.Ben gün batımlarını severdim.Banklarda beklemeyi,şiir yazmayı,çay içmeyi.Anlatmayı severdim.Şimdi sevemiyorum hiç birini.Hiç kimseyi.Günlerden ne,onu bile umursamıyorum.İşte birbirinin aynı milyonlarca dakika ve insan.Zamandan aşağı düşüyoruz hepimiz.Şehirler bombalansa da tepemizde biz açlığın ve azgınlığın içinde debeleniyoruz.Açız orospu çocukları.Bir de yalnız.Birbirimizi yiyoruz yalnızlıktan orospu çocukları..Biz açlıktan değil yalnızlıktan..Birbirimizi yiyoruz.Hiç bir şey iyi bir şey değil artık.İnsanlar annelerini özlemiyor artık.Babalarından söz bile etmiyorum.Sanki arıyorum koşuyorum duruyorum bekliyorum başlıyorum.Virgülsüz,es vermeden bir yaşamak düşlüyorum.Koridorda piçin tekinin tablosu.Bir insan babası piç diye piç mi oluyor,yoksa var bile olamıyor mu?Ben siz vazgeçmeyin diye yapıyorum..Kendim için değil.Çocukluk mayhoş bir sarhoşluk.Ben artık çocuk değilim madem,elimde baba olmaktan başka seçenek kalmıyor.Biz burada can çekişiyoruz.Biz burada birbirimizi yiyoruz.Sen de biliyorsun değil mi?Biz aşık olma hakkımızı çoktan kullandık.Sokaklar artık bizim değil.Biz sadece açız ama üşümüyoruz yine de.Aklıma bir bayram günü yeşil elbisesiyle damdan atlayan kız geliyor.Biz de düşüyoruz aşağı ama zinhar çakılmıyoruz yere.Siz sadece anlamıyorsunuz hala.Biz sürekli düşüyoruz.Yine ve yeniden.Sonsuza kadar düşüyoruz.Kimse uyandırmıyor,yere çakılmıyoruz.Siz sadece anlamıyorsunuz hala.Biz artık sevmiyoruz.Hiç bir şey aynı değil işte.Ne hiç.Ne bir.Ne şey.Elden ne geliyor şimdi.Adamın tekinin altına yatıp,aklanıp,doğacak oğullara isim biçmekten başka ne annelik kaldı elimizde.Anneler terlik giymiyor zaten artık.Topuklu ayakkabıların üstünde yürüyor koca memeli,rahmi yalnız varlıklar.Anneler aynı değil.Biz aynı çocuklar değiliz..İyi şeyler vardı ama hani.Saygı duyun.Siz aşık olma hakkınızı çoktan kullandınız.Merdivenin ikinci basamağında bıraktığın ayakkabın değil sadece..Hala anlamıyor musun..Pamuk kadar beyaz değilsin artık.Ve hafif.Biz artık hiç kimsenin çocukları ve hiç kimsenin anneleriyiz.Biz orospu çocuklarıyız.Biz birbirimizi yiyoruz orospu çocukları..
Birbirimizi yiyoruz..
Açlıktan değil.
Yalnızlıktan..

13 Şubat 2012 Pazartesi

Dostlar'a

Vurun dostlar o gam teline.Biz zamanı gelmeden vazgeçmişlerdeniz.Çayın başında ölüme meydan okuyan erlerdeniz biz.Attık sevdayı avuçtan aşağı,çaydan öteye..Öyle anlatmadık veyahut ulu orta.Kederin ve efkarın gediklisi olmuşuz biz.Uzaktan bekledik ölümü..Bir de öyle sevdik zaten.Anlatmadık dostlar..Yakına uzağa haber salmadık gönlümüzdeki bitkinlikten..Tütün sardık,karşıdaki dağları izledik.Bize yar olmadı dostlar..Takvimlerden dem vurduk..Hey gidi,kafayı da çektik..Ellerimiz nasır tuttu veyahut işte o vakit anladık..Elin yarinden medet umma dost.Sen de elin yari olmuşsun onun nazarında.Belki de geç kaldık..Çaput bağladık...Ağaçlara değil,ellerimize parmaklarımıza.Alem ne dediyse dedi.Milletin dilini musibet etmedik kendimize.Uzaktan hayalini gördüğümüz yarin gamzesine uzattık başımızı..Ellerimize baktık,ona baktık,toza dumana baktık..Ölüm de geldi,bahçedeki erguvanın üzerine kondu..Ölüm de dedik.Toprak da dedik.Ne muazzam kıymet oysa beklemek.Ummak.Varsın olsun dedik,ne yüce hikmeti var Allahın..Ölüm ona dokunmasın yeter.Hani o olmadan memleket toprağı gurbet eline döner ya dostlar,biz öyle kimsesiz bekledik işte.Biz vurgunuz,yorulmuşuz elimiz çapa tutmuyor..Gerçek dipten ayağa acı bir kahve dostlar.Kırk yıl bekletiyor gözünü sevdiğim.Mevsimlerden haberimiz yok..Çatılardan yolunu gözlüyoruz o dönmeyeceğini bildiğimiz senelerin..Meylere vurduk erkekliği dostlar.Ana avrat küfür.Gözler kan çanağı.Yağız delikanlıların gözü olmuş cehennem çukuru.Yol gidilmez olmuş dostlar..Artık geri de dönülmez ,kısmet.Beklenen gelmemiş dostlar.Mey bitmiş,bağlamacı gitmiş..Elde bardak boş.Ele giden yarin yolu çorak..Vakit geç dostlar.İsyanlarımız beyhude.Geceler ölüm döşeği.İstanbul'a gidiyor gözlerimiz.İnsan kendinden kaçsa kaçsa İstanbul'a kaçar.Öyle de kaçak işte yüreklerimiz..Sevdanın kelamını etmeyiz.İnsanın muradı da bitiyor.Beylik laflar edemiyor artık insan.Belki alışıyor uzaktan bakmaya..Gizli sevmek var ya işte..İşte o gizli sevdanın gelgiti yerle yeksan ediyor..İnsan beklemiyor sonra bir gün,
alıyor ceketini çıkıp gidiyor.Kimse kimseyi beklemiyor dostlar..Aklında ve yüreğinde olan çekip gidiyor zaten peşinden...

7 Şubat 2012 Salı

Deli Saçması

Delikanlılık bıçak sırtı.Kar,çamur,ter..Sarhoşluk..Yüzüm kanıyor.Bak göz kapaklarım.Sabah saat ben buçuk.Yarım saat sonra işe gidecek birileri.İzlemek kötü.Konuşmak güzel..Dur dedim.Velev ki molotof köklerinde sıkışıp kalmışız.Yok hayır ben size aşktan söz etmeyeceğim.Siz kirlenmişsiniz efendim.Oldu şimdi açın aynaları yakın sigaraları kendinizi izleyin.Vapura binmekten hoşlanmıyormuş kimileri.Yüzlerine güneş vursa heyhat bakın tanrının ayakları üşümüş.Yazık günah anlamaya çalışıyorsunuz hala.Bırakın efendim.Onlar siz anlayamayın diye var zaten.Kederlendik geçen gece.Melankolinin rengi siyah ya da gri değil hayır.Mavi,ya da olsa olsa lacivert.Ben yanarım..Sokaktan geçen deri ceketli adam söndürür beni.Yine aynı şehir.Haklılar bazen.Ben de hoşlanmıyorum otobüse binmekten.Metafor yapmıyorum.Odun sobası yakıyoruz orada biz.Kedi gibi deyiminin anlamını siz de seviyorsunuz.Ama ve lakin hatta belki ben de hoşlanmıyorum kedilerden.Yok mu şu gençlik ateşi.Yakamda kırmızı karanfil.Saygıyla eğilin.Yükseklerden atlayan kaplumbağalar ölür mü acaba.Caddede mazgalın tekine sevdiğim adamın attığı izmarit sıkışıp kalmış.Sizin sevdiğiniz adam terketmiş sizi malum.Ben akıl hastanelerinin beyazını seviyorum.Bakın otobüslerin arka koltuğuna sinip deli aforizmalarla yol alıyorsunuz adını bilmediğiniz ve hiç gitmediğiniz o yere.O yer diye bir yeriniz olsun.Şair çatıları seveceksin demiş.Sevmeyeceksiniz efendim.Bazen yalnızlıktan üşüyorum sanıyorsunuz.Hava buz zaten.İstanbul'a şiir yazmayın asla.Ben hep İranda yaşamak istemişimdir ya da irlanda mesela.Neden demeyin.Şimdi geldi aklıma.Bugün kopkoyu.Ne kadar çok reddediliyoruz.Yetim çocuklara acımayın efendim.Yolda sürüyle deve su içiyor damacanalarla.Kervan gelmiş geçiyor.Araplar çok popüler.Ortadoğu karışmış vaziyette.Ülkemizin dış politikası merak konusu.Peki siz neden yalnızsınız hala.Boşverdik her şeyi.Biz örgütlendik.Şiir yazdık adamlara sövdük.Anlamını bilmediğimiz halde kapitalizm dedik sosyalizm dedik.İnsanlarla konuşurken enselerinden tutup koçum demek istiyorum.Sıfatlarla kirletmeyin.Hayatınızı öznelere boğup kirlenmeyin.Tamam herkesin karnı ağrıyor.Ruhsatsız tabanca kullanmayın.Polisiye dizilerine kanmayın.Bakın biz örgütleniyoruz.Gece gece ağlıyoruz şiir yazıyoruz,yakışıksız masalarda tuzdan dilimizi büren o çerezlerle ve ucuz içkiyle deva arıyoruz ne olduğunu bilmediğimiz o kadife şeye.Pek yaman şey.Ellerimizde molotoflar hurra koşuyoruz bize koşun dedikleri o yere.Ama hayır bu hikaye böyle olmayacaktı.Aşk demişti.Ne çok gülerim o lafa da.Hayır hayır.Kendinizi kandırmayın.Aradığınız aşk değil.Pek tabii siz belanızı arıyorsunuz.Bunun kibarlıkla bir ilintisi yok.Gerçekler çirkin.O yüzden uyuyoruz ya zaten.Palyaçolara ya gülersiniz ya da korkarsınız onlardan.Ben hiç sirke gitmedim ama nasıl bir yer olduğunu biliyorum.Ben hiç aşık olmadım ama nasıl bir şey olduğunu biliyorum.-hani böyle sanki midenize..
-siktir git..

2 Şubat 2012 Perşembe

Martı

Çocuk! Ben seni o karlı akşamüstünde bıraktığımdan beri bin asır geçmiş bak o gök kubbenin altında.
Yanakların al al olmuş soğuktan.Kim nerden çıkardı üşüdüğünü?Erkeklik dediğin kıro adamların tesbih tanelerinin arasında sıkışmış,kokoş kadınların parfüm kokularına bulanmış bir medeniyet.
Oldu bitti ben vazgeçtim.Siz sormadınız.Telefon çalmadı.Aramadım.Bostancıya giden o vapurun etrafında dolanan martı sormadı.Ben sormadım.Trafik keşmekeş olmuş.Bak ben koşuyorum bilmem kaçıncı caddede.Kar yağmamış.Sen gitmemişsin.Bir yerlerden atlıyoruz ha bire.Saç rengimi değiştiriyorum gün aşırı.Ben koşuyorum.Vapur kaçıyor.Martıyı vuruyorlar.Saçlarım ıslanıyor.Yine aynı şehir.Gözünü sevdiğimin İstanbul'u.Zeki Müren çalıyor bir yerlerde.Rakı içesim var,makyajım bozulmuş,çorabım kaçmış.Avuçlarında ölü çiçekler bitmiş.Sen çiçek sevmezsin bilirim..Korktum.Ateşin başında ısınıyordun.Ben yaklaştım.Onlar bize baktı.Biz aldırmadık.Çektin öptün.Elim kolum,bacağım yüzüm yandı.Etrafında ısındığımız ateşten mi,senden mi bilemedim.
Karanlık,kırmızı bir odada bir şeyler okuduk.Anlamıyorsun dedin.Anlamıyordum ama seviyordum.Seni barındırıyordu.
Seni mutsuz kılan o zift kıvamı biçareliğin içine al beni.Bak bir yerlerden atlıyorum ceplerimde sarı turuncu yeşil tabletler.Çok yükseklerden atlıyorum.Oradayım.O uzanabileceğin kadar ölüm kokan bir mesafede,aşkın yedi ceddine ulaşan bir manyaklıkla seviyorum seni.Sanki adamlar geliyor adamlar gidiyor.Yatak bir kalabalık bu gece.Sana benzemeyen adamların vücut çizgileri o çiçekli çarşafta ve tenimin kıvrımında asılı kalıyor.Kendimi sana öldürüyorum ben.Oğullarımızı lacivert çöp poşetlerine dolduruyoruz.
Yuvarlak bir masada oturuyorum birileriyle.Karşımda duran kadın öylece bakıyor.Ben seni anlatıyorum.Korkma adını söylemiyorum.Adın alay eder gibi çünkü.Benim zıttım ve senin de.Asla taşıyamayacağın bir isim sanki.Sen kendi benliğinin içinde kaybolmuşsun,ve belki de beni de tüm o diğer kadınlarla beraber unutmuşsun yatağın altında.Karşımdaki kadın öylece duruyor bakıyor.Ben seni düşünüyorum.Sen biliyorsun,kızıyorsun belki.Ya da umurunda değil.
Günlerden çarşamba.Ayın altısı.Seneden haberim yok.Bostancı iskelesinde çocuğun tekinden simit alıyorsun.Boynunda haki atkın.Deniz dalgalı,gri,sisli.Tüm vapur seferleri iptal olmuş.Çiçekçi bir kadının önünde duruyorsun.Bakıyorsun..Çiçekleri izliyorsun.Yoksa seviyor musun diye merak ediyorum.Çiçekleri sevmenden korkuyorum.Paçaların ıslanmış.Koşuyorsun.Vapur yok.Martıyı vurmuşlar.Çiçekler ıslanmış.Vazgeçiyorsun sanki.Var gücünle koşuyorsun denize.Boynuna atlamaya gidiyorsun sanki denizin.Eyvallah der gibi eğiyorsun başına.Hayır yoksa pes mi ediyorsun.Çiçekçi kadın elinde kahve fincanıyla ardından bağırıyor.
Ellerim ceplerimde titriyor.Sanki bağırıyorum.Elimi boğazıma götürüyorum.Gözlerimin arkasından ağlıyorum.Koşmak istiyorum.Paçalarından tutup durdurmak istiyorum.Bağırmak istiyorum.Sonra yok oluyorsun.İskele sessiz bir koridor.O şehir olabildiğince talan olmuş.Sen kendi benliğinin içinde kaybolmuşsun.Kimseyi sevmemişsin.Kimse yokmuş çünkü sanki.Ellerinde kan kokusu kalmış.Kimseyi affetmemişsin.Kimse yokmuş çünkü.Şimdi bir şiir yazsa biri.Seni anlatabilse.Ben hiç konuşmasam,ağlamasam.Başkaları anlatsa,başkaları ağlatsa.Bak solgun,sessiz.Orada.Kadınlar ölmüş.Kadınlar vazgeçmiş.Ben bir yerlerden düşmüşüm.Bostancı vapuruna binmişim.
Sen bilmiyorsun.Kendimi sana öldürüyorum ben.Sen beni o akşamüstü bıraktığından beri.Hiç bir şey söylemiyorum.Daimi bir düşüş hali.Susuyorum,sen böyle istiyorsun.
Bekliyorum,söylemiyorum.Oğullardan vazgeçiyorum.
Sana değil asla..Martıyı vurmuşlar ben ona ağlıyorum..

31 Ocak 2012 Salı

Sıkıcı Bir Adam

Şimdi kalkıp da o vakitlerden söz etmenin ne manası kaldı.Kendime sordum,televizyondaki siyah saçlı kadına sordum,kolumdaki saate sordum..Yok hiç biri cevap vermedi.Nerde başladığını biliyorsun elbet,ama nerde bittiğini asla bilemeyeceksin.Ki zaten soramayacaksın da.Kimse konuşmayacak geçmişten.O yatağa hiç girmemiş gibi.O kokuyu asla duymamış gibi.Hiç olmamış gibi davranmak olanın acısını yaşamaktan daha zor sanki.Bir gün gelecek sonra,kimse o dem vurduğun geçmişin yaşandığına bile inanmayacak.Sen de sorgulayacaksın zamanla.Acaba diyeceksin.Sonra da keşke..Bazen oluyor işte,bittiğini kabullenememek değil aslında,ya da yeniden olsun demek de değil.Sadece o içindeki aptal ses dur diyecek sana..Sanki bitmedi..Elbet bir gün diyecek..Sonu gelmemiş gibi..Sus diyeceksin içindeki aptala..Susacaksın..
Bakın ben kot pantolon giyen sıkıcı bir adamım.Memleketten dışarı adım atmadım daha.Çok dayanıklı değilim alkole.Ergenliğim çok kötü geçti.Yüzüm sivilce içinde çelimsiz çirkinin tekiydim.Ama derslerde başarılıydım.Gloomy rock dinleyip ağlardım sürekli.Birileri neyin var diye sorunca daha da çok ağlardım...
Bakın ben sıkıcı bir adamım.Sürekli sorup durdum.Neden olmadı diye.Sonra artık sormadım.Çünkü kimse cevap vermiyordu.
O şarkıyı söyleyen kadın gelse,dese ki bir ihtimal daha var.
Ölmek mi diye sorarım.Evet derse kabulümdür derim.Çünkü bence insan ölünce oluyor.Olmadı ölürüz biz de.
Bakın ben sıkıcı bir adamım ha bir de sıkılgan.Duramam öyle aranızda.Üstüme de gelmeyin.ben karşı kıyıyı izliyorum,sigaramı yakıyorum artık ne içki varsa önümde yudumluyorum paşa paşa..Ve bekliyorum.Ammaaan diyorum,konuşuyor işte gene çok bilmişin teki.Acılı bir şarkı koyuyor birileri.Gülümsüyorum karşıya bakıp.Çıkarıyorum ceketimi atıyorum denize.Gökte ay var.Hava soğuk.İçki kekremsi.Sigara kaçak.Paçalarım ıslak.Kime ne!
Sokakta çocuğun tekinin topu patlamış.Ağlıyor.Sonra bende çokça kız tanıyorum.Eski sevgilisinin toplarını patlatmak isteyen..Hay Allah,ne hal olmuş dünya.
Ben sıkıcı bir adamım.İşkembe çorbası içmem.Haftada bir yıkanırım.Gazete okumam.Ölünün arkasından fatiha okurum.Anlamını bilmem.Çok nadir çıkarım sokağa.Televizyonda haberleri izlerim,sonra çay koyarım,en son da portakal yerim uyumadan.
Şimdi bazen çok geç kalmış gibi hissediyorum.Sıkılıyorum.İnsan kendisinden de sıkılır mı?Cevap sorunun içindeymiş hayret.Ben sıkıcı bir adamım.
Bütün arkadaşlarıma aşık oldum hayatım boyunca.Ve bazen onların sevgililerine de.Epey kıskandım.Bazen ayrımını bile yapamadım,hangisini kıskandığımın.
Yo,hayır olamaz.İşkembeci bir adamla olamam ben.Tellak hiç olmaz.Gazeteci desen uzak olsun.Televizyonda ölü haberleri var.Televizyondaki siyah saçlı kadına bakıyorum.Saç rengini değiştirmiş.Tanıyamıyorum.Bakın her şehirde başka saatte sabah oluyor.Ben yine çay koyuyorum,ben yine gazete okumuyorum,ben gene kahvaltı yapmıyorum,ben gene o şarkıyı dinliyorum.Hay ağzına sıçtığımın komşu karısı.Gene çamaşır seriyor.Yumuşatıcı kokutuyor her bi yeri..Ben burda kirli kirli oturuyorum.Bana da el atacak diye korkuyorum bazen.Televizyondaki kızıl saçlı yabancı kadın kusmaya başlıyor.Çalan müzik tekliyor.Çamaşır seren komşu kadın camdan atlıyor.
Bakın ben sıkıcı bir adamım..Sıkıştığım zaman,bugün de pek bi yağdı hey maşallah diye bağlıyorum muhabbetleri.Sonra herkes susuyor.
Cümleler tek kişilik olmalı bence.Ve tek sözcükten ibaret.
Ben sıkıcı bir adamım demiştim.Bir de sıkılgan.
Gidip çay koyuyorum şimdi.Bi de iki bardak.İnce bellide sevmez diye de kupalara dolduruyorum.
Elimde tek bir bilet var.Bi de tek atımlık kurşun.Onu da atıyorum camdan.Aman boşver diyorum.
Tek şans varsa hiç şans yoktur.
Kupaları kaldırıyorum.İnce belli bardakta içiyorum çayımı.





21 Ocak 2012 Cumartesi

Erik

Önümüzce uzanmış apaçık bir renksizlik bu
Bir vapurda oturdum ve gözlerimi doldurdum kahverengi bir ağrıyla
Ezip geçtim şehirleri orta yerinden yaran köprüleri
Şarkılardan uzattı başını,fallardan,bir de satırlardan...
Var olmayan diller türetti,o dillerde konuşulmamış,söylenmemiş yüzlerce binlerce cümle tüketti.
Yorgundu bacakları.Uçarcasına koştu,davulların zurnaların ve bir garip toz dumanın içinden
Durdu sonra.Ani..
Omuzları düştü dizleri kırıldı.Dudaklarının kenarı titredi.Bir garip çocuk..Başı çenesinin üzerinden toprağa indi gözleriyle beraber.Ben ölüsüne baktım.Davulcunun tokmağı bir toz tanesinin üzerinde asılı kaldı.
Zurnacı boğuldu.
Bir adam yandı,ateşten daha yeşil.
Dudakları silinmiş,gözleri mühürlenmiş siyahın evladı kadınlar toplandı etrafına,ağlayarak.
Ağladılar,ağlar gibi değil ama..Şarkı söyler gibi...Şarkı söylediler belki de ağlar gibi.
O zaman sevdim onu.Bana siyahın ardından bakıp herkesi susturduğu zaman omuz başlarıyla.Ve üzerindeki gökyüzü dirseklerine dolanıp çarşaf çarşaf serilince toza dumana..Ağaç gövdelerinin ardından,tozun dumanın diri başakların arasında kaybolup gittiği mayıs günlerinde bir hercai ağıtla izlerdim onu.
Bir deli çocuktu sarı renkli tarlaların arasında
Karnı açtı çoğu zaman
Ve ama hep yalnız.
Bir hazin kavgaydı.
Uyurken damlardan düşüp,
ölürdü her gece.
Atına binerdi,
atın üstünde ezilirdi,arka ve ön ceplerindeki ham erikler.
Başı döner midesi bulanırdı,kusardı dün gece yediği iki kaşık yemeği..
Ben onu izlerdim,günahsızdı..Ben onu izlerdim,günaha bulanırdı erikleri.Utanırdım,söyleyemezdim..
Zorla değil ya,
Söz verdik birbirimize,o akşam atlılar yakmadan önce erik ağaçlarını..
Erik bahçelerinin bekaretini bozmayacaktık birbirimiz olmadan.
O öldü
Ağaçlar yandı
Vapur kaçtı..
Biz atlılarla erik yedik arka bahçede..
Atlılar öldü
Arka bahçe yandı
Ben kaçtım.