29 Nisan 2012 Pazar

Silah,Sınır ve Aşk

1990 sonlarıydı..Biz o tek odalı evde yaşamaya başlayalı bir kaç ay olmuştu.Kaçmak zorundaydık...Saklanmak zorundaydık.
Yerde yatak denebilecek bir kaç parça minder vardı.Duvarda sakallı adam resimleri,odanın köşesinde küçük kare bir masa,mutfakta da bakır bir çaydanlık...
Üzerindeki gerginliği atmak için sürekli bir şeyler yapmaya çalışıyordu.Durmadan çay demliyordu ama ikimiz de bir bardaktan fazla içmiyorduk.Durmadan evi topluyordu.Toplanacak pek bir şey de yoktu zaten.Açık mavi bir bez,ve kokusundan ne olduğunu çıkaramadığım bir şeyle yerleri ovuyordu.Bütün gücüyle yerleri ovuyordu.Arada elinin tersiyle alnındaki teri siliyordu.Başını kaldırıp bana bakıyordu sonra bir şey söylemeden işine devam ediyordu.O türkçe bilmiyordu.Ben de onların dillerini bilmiyordum.İngilizce konuşarak anlaşmaya çalışıyorduk.Ama ikimizin de ingilizcesi çok iyi değildi.Bazen sadece öyle durup bakıyorduk birbirimize.Ben onun kahverengi-siyah gözlerinden korkusunu görebiliyordum..Kelimelerinden ne kadar yorgun olduğunu ayrımsayabiliyordum.Yüzünde toprağın hatırası vardı sanki.Ve elleri hep bir çocukluk çamuruna bulanmış gibi kahverengi duruyordu.Ve ben dudaklarını ısırışından,koca bir adam değil de hala küçük bir çocuk olduğunu görebiliyordum.Dudaklarına yakışmayan o dilde konuşmak istemiyordu.Daima susuyordu o yüzden..
Dışarıda silahlı adamlar geziniyordu..Hemen hemen her şey yasaktı o zamanlar.Hükumet kaos içindeydi.Başı azcık dik yürüyeni bile çekip vuruyorlardı.
Her yer ve her şey tabiri caizse toz toprak içindeydi.Hiç bir şeyin rengi yoktu.Şehre bir toprak örtüsü dokunmuştu sanki ve inançların bir de umutların üstünü örtmüştü.Camlar titriyordu ama soğuktan mı yoksa isyandan mı bilmiyorduk.Nitekim biz isyan edemiyorduk çünkü tek yapabildiğimiz kaçmaktı..
***Saeid diye bir arkadaşımız vardı.Bize bu tek göz yeri bulan da oydu.Bazen elinde bir kaç poşetle geliyordu.Ekmek,peynir gibi şeyler oluyordu içinde..Oysa yine geceleri çay yapıyordu ve biz sobayı yakıp saz çalıyorduk.Ben ona,onun dilinde türküler söylüyordum.Gözleri doluyor muydu göremiyordum..Mum ışığında aydınlanıyorduk ve yüzü akşamları,her zamankinden daha bir karanlık oluyordu.Avuçlarını ovuşturuyordu,bazen de sırtını dikleştiriyordu.Ama gözleri durmadan bir yerlere bir şeylere dalıyordu..Bir keresinde bana annesini özlediğini söylemişti.Ağlamamıştı.Çocukluğunu özlemişti belki de yalnızca annesini değil..
Biz artık sevişmiyorduk.Dudaklarımı dudaklarına değdirdiğim zaman titremeye başlıyordu,nefes alamıyordu sanki ama yine de ağlamıyordu.Öylece yan yana duruyorduk bazen saatlerce.Sırtlarımız birbirine değiyordu.Gözlerime bakmıyordu asla.Çok fazla konuşmuyordu.Anlatacak bir şeyi yoktu belli ki.Çünkü sokakta silahlı adamlar geziyordu ve herhangi bir şey anlatanı çekip vuruyorlardı zaten..
..Hangi ay olduğunu hatırlamıyorum,ama oldukça soğuktu.Yan yana uyurken kulağıma eğilip gitmek istiyorum dedi.Başımı çevirip gülümsedim.Biz ne zaman bu hale geldik dedi.Türkiye'ye gitmek istiyorum diye ekledi sonra.Bunun mümkün olmadığını biliyordu.Elimle yüzünü okşadım,uyumasını söyledim.Sırtını döndü bana.Ve kendi dilinde ninni gibi bir şeyler mırıldanmaya başladı.Üşüyordu biliyordum.Ama ben ona zaten sarılmıştım.Ve onu ısıtacak başka bir şeyim yoktu kendimden hariç...
*O tek odalı eve tıkılıp kalmıştık.Bekliyorduk sadece.Ama neyi ya da ne zamanı beklediğimize dair bir fikrimiz yoktu.Her gelişinde Saeid'e dışarının durumunu soruyorduk.Anlatıyordu ve hemen hemen hiç bir şey değişmiyordu.Bazen daha çok insan ölüyordu bazen daha az,hepsi bu..
Bir kaç ay sonra ortalığın durulduğuna dair bir şeyler duymuştuk.Yüzündeki aydınlanmayı görmüştüm.Aylar sonra gözlerindeki o siyahlığın içinde bir şeyler parıldamıştı..Eskisi gibi bakmıştı sanki,bir anlığına da olsa.Ona aşık olduğum o zamanlarki gibi bakmıştı.Ben de gülümsemiştim.Ve aylar sonra ilk defa o gece sevişmiştik.Hem de her zamankinden daha bir başka..Birbirimize uzun yıllardan sonra kavuşmuşuz gibi.Kan ter içinde sevişmiştik.Sabaha kadar sevişmiştik..
Aralık ayının ortalarında bir gün sabahın köründe Saeid gelmişti.Ve bize o güzel haberi veriyordu nihayet.Bir kamyonet ayarlamıştı ve biz nihayet kaçabilecektik Türkiye'ye.Kamyonette bizim gibi başka insanlar da olacaktı.Bir hafta sonra yola çıkacaktık ve Türkiye sınırına sığınacaktık.Saeid gelmiyordu ama..Ben topraklarımı,yaşadığım yeri ve ailemden kalan son bir kaç kişiyi de ardımda bırakamam demişti.Sarılmıştık.Onun göz yaşları benim yüzümde kalmıştı..Sanki artık ben de ağlayabiliyordum.
Saeid ne yapmamız gerektiğini anlatmıştı.Bir hafta sonra sabah tam 4te arkadaki sokağa yürüyecektik ve oradan kamyonete binip yola çıkacaktık.Saeid de orada olacaktı.Bizi yolculayıp ortalığa göz kulak olacaktı aynı zamanda..Eğer ben orada olamazsam Esad'ı bulun demişti.Esad kim tanımıyorduk.
*Bir hafta boyunca ne onun ne benim gözümüze uyku girmedi.Bir kaç parça kıyafetimizi topladık.hiç uyumamıştık ve o bütün gece durmadan çay demlemişti.Gözlerime eskisinden daha uzun süre bakabiliyordu.Elleri ve dizleri titriyordu.Durmadan gelip boynuma sarılıyordu.-Ah be yetimim.Ben seni ne çok severdim halbuki.-
Hızlı ve uzun adımlarla çıktık evden.Bir ayaz vardı dışarda.Nispeten sakindi ortalık.Aylar sonra ilk kez sokağa çıkmıştık.Silahlı adamlar hala ortalıkta geziniyordu.İkimiz de sakal bırakmıştık.Hatta bazen birbirimizi bile tanıyamayacak kadar değiştiğimizi söyler birbirimizi sakinleştirir ya da eğlenirdik bununla.Bir kaç ay önceye göre baskı bir nebze de olsa geri çekilmişti.İnsanlar işlerine güçlerine gidebiliyordu en azından.Katliam gibi bir şey olmuştu.Kendilerine benzemeyen herkesi çekip vurmuşlardı.Mahalleyi baştan ayağa taramışlardı.Bizi arıyorlardı.Çünkü biz suçluyduk.Onlar öyle görüyordu.Sırf bütün gece sırtını bana dayayıp öylece duruyor ve durmadan çay demliyor diye bu adam nasıl suçlu olabilirdi oysa.
Yürümeye devam ediyorduk.Biz düşlerimizi tozun toprağın içinde düşürüp kaybetmiştik.Bir avuç delikanlıydık.Şehirler bombalandıkça daha çok aşık oluyorduk birbirimize.Yanlışa meyil vermiyorduk oysa.Sadece geceleri karanlığı izleyip,korkudan ve soğuktan birbirimize sarılıyorduk.Düşlerimizle yaralarımızın üstünü örtüyorduk.Dillere ya da ayakların dibine düşürmüyorduk düşlerimizi.Ölürken ya da hürken.Yürürken ya da ayakların dibindeyken vazgeçmeyecektim ben ondan.Ellerine dokundum şöyle bir.Korkmuştu,yüzüme baktı ben de elimi geri çektim.Gökyüzünde ezan sesi vardı sanki.Başımız dikti ama insanların yüzlerine bakmıyorduk.Başımız o denli dikti ki,sadece gökyüzünü görebiliyorduk belki de.
Mahalle aralarında çocuklar küçük vaatlerle avutulmuştu.Tenhada sessizce oynuyorlardı..O çocukların hepsi bizim çocuklarımızdı.Tozun toprağın ortasında utangaç,korkak ama mağrur çocuklar.Baba olamayıp,çocuk kalan adamların çocuklarıydı onlar.
*Kamyonetin olduğu sokağa nihayet vardığımızda düşüp bayılacağımı zannettim.İçimde bir sıkıntı vardı,sanki göğsümün orta yerine dayanmış bir namlu vardı.Ama artık olsun..Ne olacaksa olsun.
Kaşları incecik alınmış esmer bir kaç erkek vardı.Dudakları belirgin ve pembeydi.Onları kamyonete yerleştiren bir adam vardı.Esad olduğunu tahmin ettim ve yanına gittim.Saeid'i sordum..Duraksadı.Önce onu tanıyamadığını düşündüm.Ama sonra yutkundu,başını hafifçe kaldırıp Saeid'i vurdular dedi.Anlamsızca yüzüne baktım.Sesini bir perde yukarı çekip,onu öldürdüler dedi.Hala inanmamış ya da anlamamış gibi bakıyordum ama anlamıştım.Yere oturdum.Çıkarıp bir sigara yaktım.Gelip yanıma oturdu.Ağlıyordu ama sessiz.Parmaklarındaki çıkıntıları kemiriyordu.Koluna dokundum.Ağlama dememiştim ama o ağlamayı kesti.
Geçen onca aydan sonra biz eskisi gibi değildik.Beni hala seviyordu biliyordum,ama korkuyordu.Ve ben korkusunun sevgisine galip gelmesinden korkuyordum.
Kaçmasaydık ipe gidecektik.Ben ipe gitmekten korkmuyordum oysa,ben onu kaybetmekten korkuyordum.Düşün hadi.Güzel günleri düşün dedim.O an Esad geldi yanımıza ve dün gece neler olduğunu bilip bilmediğimizi sordu..Henüz yakalanmayan suçluların ailelerinin evlerinin basıldığını ve bir çoğunun öldürüldüğünü söyledi. Onun yüzündeki donuk ifadeyi gördüm.Yıkılışını gördüm.Hiç bir şey sormamıştı.Kimler öldürüldü diye sormamıştı.Tek kelime etmemişti,ağlamamıştı da.Sadece benden bir sigara istemişti. Ama ben kaçıp gitmemiştim.Ülkeme dönmemiştim.Biz ikimiz ortak bir suçun suçlusuyduk çünkü ve ben onu ölümden kaçamayacak ama onu da kaybedemeyecek kadar çok seviyordum.
Yola çıkma zamanıydı.Toplam sekiz on kişi kamyonetin arkasına doluştuk.Kamyonetin üstü kapalıydı.İçerisi ter ve çiş kokuyordu.Hayvan pislikleri vardı..Biz en arka kısma oturduk.Böylece dışarı bakabilecektik.Yirmi saat civarı bir yolumuz vardı.Doğubeyazıt'a gidecektik oradan da diyarbakıra geçecektik.Kaçak olarak gidiyorduk ölümüne korkuyorduk ama içimizde de bir türlü atamadığımız bir umut vardı.Yola çıktık nihayet..Hiç konuşmuyordu aslında yüzüme bile bakmıyordu.Ellerini dizlerinin üstünde birleştirmiş öylece duruyordu yalnızca.Arada kamyonetin hareketleriyle o esmer bedeni sarsılıyordu.Ben ona bakıp gülümsüyordum,nihayet gidiyorduk..Her şey bitiyordu nihayet..Beş altı saat boyunca gitmeye devam ettik.Ne o kımıldadı ne ben bir şey sordum.Kamyonetteki diğer insanlar kendi dillerinde bir şeyler konuşuyor arada da bizi süzüyordu.
Nihayet sınıra çok yaklaşmıştık.Birden hava güneş açmaya başladı tam da öğlen saatleriydi.Herkes olabildiğince heyecanlıydı,kimi şarkı söylüyordu sessizce,kimi korkuyordu kimi gülümsüyordu ama o ne hissediyordu bilmiyordum.Biliyordum,ölürken ya da hürken,yürürken ya da ayakların dibindeyken vazgeçmeyecektim ben ondan..Biz ikimiz ortak bir suçun suçlusuyduk çünkü ve ben onu ölümden kaçamayacak ama onu da kaybedemeyecek kadar çok seviyordum..Kamyonetin arkasındaki brandayı hafifçe kaldırıp dışarı baktı.Sınıra çok yaklaşmıştık.Yüzüne güneş vuruyordu.Esmer yüzü azıcık aydınlanıyordu ve ben aylar sonra yüzünü güneş ışığında görebiliyordum.Yanağının kenarına düşen güneş gülümsetti onu.Şöyle bir havayı çekti içine.Sonra dönüp gözlerime baktı.Hala gülümsüyordu.Eline dokundum.Parmaklarıyla,parmaklarımı sıktı hafifçe..Yüzünde o bir parça güneşle kutsal bir mabedi andırıyordu.Küçük bir çocuk kadar esmerdi,küçük bir çocuk kadar korkaktı ve küçük bir çocuk kadar mutluydu ama..Biz kaçıyorduk..
Silah sesleri gökyüzünü yeryüzünden koparıp alacak kadar güçlü..Bizi istiyorlar.Bizi yerde kan içinde yatarken ya da darağacında sallanırken görmek istiyorlar.Kamyonet daha da hızlı gidiyor..Ardımızdan ateş açıyorlar durmadan.Biz sınırı geçmek üzereyiz.Biz vazgeçmiyoruz..Bizi istiyorlar.Kamyonetteki birini vurmuşlar bile..İçeri güneş sızıyor.Güneş kana vuruyor.Kamyonet sağa sola yalpalanıyor.O kadar hızlı ki,Esad kontrolü kaybedip çarpacak bir yerlere neredeyse..Eline dokunuyorum gülümsüyor bana.Tüm bu kıyametin ortasında o kapkara kahverengi gözleriyle durup gözlerimin ta içine bakıyor..Elimi bırakıyor önce ve sonra da kendini kamyonetten aşağı..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder