28 Ekim 2011 Cuma

23 Ekim'e...

Şehre bir ölüm örtüsü değdi güneşin tam alnında yatarken delikanlılar.
Alındaki ter kırmızıya bulandı.
Misafir bir yaşamak düşlediler,ölme arzusu ya da daimi gidegenlik hali ayakların toprağa dokunduğu yerdeydi.
Şehre ölüm örtüsü değdi,hezeyana düştü on üç yaşındaki kirpikler
Memleketsizlik salgın bir hastalık eliyle büyüdü çığ kuşağında.
Yer yarıldı,yara kanadı,yere kan damladı..
Tanrı'nın eli omuzda unutulmuş son bir kirpikti.
Çok geç kaldı belki,
Evdekiler onun yolunu gözlerdi
Ya da o öyle zannederdi
Şehre değen ölüm örtüsünün altında.
Bir sonbahardı
Ne yaptıysam olmadı
O bahar son bahardı ..
Şehre ölüm örtüsü değdi o me'lum kasımda
O kirpikler hep on üç yaşında kaldı.
Ağlayamadı.

23 Ekim'e
...

26 Ekim 2011 Çarşamba

Hayal isen Öldürürüm seni.!

Şimdi öylece hesapsız kelamsız geliyorsun.Duvar karanlık,saat ıslak.Tabut rengi bir eşarp boynunda ölü.
Ben ki,senin için çok büyük bir hatayım diyorsun.Evet aşıksın belki ya da yalancı.Pek iyiye işaret değil bu hisler.Adın çarşaf çarşaf kulaklarda.Sen eflatun bir yalan yumağısın.Esip geçersin tüm diğer ümitler misali,muhtemel..Sokak soğuktur,binalar ıslak...
Ve öylece eminsindir..Demek beklemek bu kadarmış..Ne tuhaf,doğunun da doğusundansın.Saçların memleketim kokuyor ;ama gel gör ki sen ne büyük bir yalansın..Dedim ya hayal isen öldürürüm seni alnım göğsüne değmeden..Allahlık bir yanılgısın sen kırık bir taş gibi çocuğun elindeki..Hayır ne tuhaftır ki sormazsın bile.Anlayamam ,ki anlatamazsın da.Bence sen kocaman bir yanılgısın,defterimde.Koşarak geliyorsun ve öyle de gideceksin kuvvetle ihtimal..Bu da zaten bir olasılıklar palavrasıydı,bilmesek de.Ama haklısın,istediğin buysa ,sen 'o'sun evet..Anlatamazdım çünkü sen ıslaktın,ve de susuz bin yıllardır..
Sen oysan eğer o sarp kayalıklarda dans eden iki adamdan biri,muhtemel,intihar eşiğindedir..Sen beni devirirsin gözlerinden ya da ben atlarım balkonlardan avuçlarına..Gözlerine emanet ediyorum bizi...Hayalsen eğer,çekip vururum seni..Gerçeksen ,ta kendimi..!
...
 Kalın Sağlıcakla

22 Ekim 2011 Cumartesi

Yataktaki Ölü Sevgili..

Ne bir hikaye ne bir masal.Sadece bir öfke sitem isyan silsilesi..
Suçları yok..Temelli bir suçsuzluk senaryosu..Ama gel gör ki ne büyük ne kırılgan bir öfke..Ne denli illet bir hastalık..Suskun,apaçık,çırılçıplak,sırılsıklam iki esmer adam.Çarşafsız bir yatak..Kumral duvarlar,yalnızlık,tütün tadı meyve kokusu kan izi..
İsimleri yok,benlikleri, kokuları,parmak izleri vücut sıvıları ve aşkları da öyle.
Sadece bir yatak,ki o da çarşafsızlıktan bitab..
Halbuki ne büyük ne derin bir öfke bu..
Yegane sebep yataktaki ölü sevgili..Öldü diye ardından perişan bir öfke güdülen 'Ölü' bir sevgili..Ardından şarkılar yazılan,şiirler gömülen,çarşaflar yakılan,ıhlamur kokulu ölü sevgili..
İllet bir hastalık,birbirine çarşafsız bir yatakta sırtını dönmüş iki esmer adam..Biri sabaha karşı çoktan ölü..
Ve hani tüm bu öfke tüm bu zulmet ölü sevgiliye duyulan kızgınlık.Neden öldü diye.?
Gitmenin her türlüsü bir nevi ihanet bir nevi bilinçli terkediş gözümüzde.
Vaziyet bunca ağırken,sabaha karşı yatakta ıhlamur kokan ölü bir sevgili..
O değil de, neden gitti peki.?
...
Kalın Sağlıcakla