21 Nisan 2013 Pazar

iki


burası her yerden daha çok kıyamet.
ay var.
işte orda gökte.
razı geldim ben.o yüksek taşların dibinde 
o boktan kaderime razı geldim.
ama insan gene de bir şey söylemeli.
geceden korkmayan ve ölümden kopmayanlar her zaman son bir şey söylemeli.
senden kendime ne zaman baksam
boynumdaki muskamın nüshası
okunaksız harfler var.
kelimeler işte tüm bildiğim.
o ölesiye tiksindiğim kelimeler.
ölmekten değil başkalarının ölmesinden tek korkum.
hikayelerden değil kahramanlardan..
bunlar bile kendi başına iki ediyor ya.
işte asıl ondan tek korkum..

odalarım


bu-gün-lerden pazar.
beyefendiler öğlene kadar uyur.
ben beklerim.
odada ağır bir koku.
benim bütün odalarım böyle kokar.
beyefendiler öyle olduğunu söyler en azından.
öğlen uyanan beyefendiler akşam olunca odalarıma gelir.
onlar geldiğinde daha bir ağır kokar odalar.
bir piyanist değilim
ya da bir ressam.
veyahut bir beyefendi.
hep bir veda halindedir odalarım.
hep bir gitmek ya da yerleşmek arası.
kıyafetler öylece her yere saçılmış.
hep bir intihar mı cinayet mi sorusu vardır odalarımda.
hep bir kararsızlıkla sallanır perdelerim.
açılıp açılmamak arası.
ne yana baksam eskimiş adam gölgeleri.
çalışmayan elektronik aletler ve tuvaletin uzaklığı.
kendime nereden baksam,izdüşümü belirsiz bir uzaklık.
ve her zaman,
yatakta düş
tende diş izleri.

amed


o şehir 
o yanan.
limansız denizsiz.
hani sanki bir tek ana babalar yaşıyor.
gitmeye ve kalmaya
ölmeye ve yaşamaya doymuş gibi.
ne bir sahil
ne bir gitmek yolu.
başladığı yerde biten o şehir.
ne mahsuni ne veysel.
değil ki eksik.
sadece yaşlanmış,yaşanmaktan.
söylene söylene unutulmuş.
yine de tek bir nehir.
ağlamak ki nasıl.
ne gece ne gündüz.
o şehir
o yanan.
orda her zaman vakit tamam.
saatler her zaman gitmeye kurulu.
belki bazen de ölmeye.
o şehir işte o yanan..
benim 
neresinden döneceğimi bilemediğim 
memleketim.



şiir


bu şiiri tek bir adam yazmıyor.

gene de ben elimden geldiğince kendi başıma yazıyorum.
ki zaten üçüncü şahsın şiiri değilse
iyi ihtimal senle ben yazıyoruzdur.
anlatamıyorum işte
bilmiyorlar diye sevmiyorlar.
anlayamıyorum işte.
ikimizin de hayatının şiiri aynıyken neden birlikte olamıyoruz.
bu şiir üçüncü şahsın şiiri değilse
ve ben de atilla ilhan değilsem
kötü ihtimal senle ben yazıyoruzdur.
bu şiiri tek bir adam yazmıyorsa
ve ben sensiz bu şiiri yazamıyorsam
ve bir de türkçede iki sesli harf yanyana gelmiyorsa 
bu ‘şiiri’ kim yazdı.

19 Nisan 2013 Cuma

sen sanıyorsun ki

Şimdi ben sana nerden baksam tam olarak ordan çıkacağız yola.
Bulutlara bakıyorum bugünlerde hep.
Bak bu deniz.bir örtü değil.
Sen üşüsen ne kar eder?
Bak ben varım.burdayım.sen görmüyorsun.görmeyeceksin.
Birileri baksın istiyorsun.
Sen sanıyorsun ki tüm bu durmayan her şey.
Sen sanıyorsun ki beni bıraktığın bir yer var.
Şimdi nereden bakacağız birbirimize?
Pencerenin önü ekmek peynir ölüsü.
Bir kahvehane camının ardından izliyorum kendimi.
Nasıl acemiyim,nasıl toy!
Biz bir caddede hep birbirimize doğru koşuyoruz.
Bu deniz mavi değil,ben görüyorum.ama ne etsem de sana diyemiyorum.
Şimdi ben sana nereden baksam oradan başlıyor kasırga.
Üstüm başım hep incecik.yakam bağrım açık.
Bakıyorsun.dümdüz bir örtü gibi bugün deniz diyorsun.
Ben üşüyorum,kasırga henüz başlamış.
Üşüyorum ama bu deniz bir örtü değil ben üşüsem ne kar eder?
Ne yani sen diyorsun ki tüm bu uzaktaki evler bize ait değil.
Sen sanıyorsun ki dokunamadığın şeyler senin değil.
Bu yüzden de hiç bir zaman senin olmayan şeylere dokunmuyorsun.
Şimdi ben ne yapsam taş erimeyecek cebimde.
Şimdi ben ne söylesem dokunmayacaksın cebimdeki taşa.
Ben diyorum ki geçmeyecek.
Ben biliyorum ki geçmeyecek.
Ben bir bakıyorum ki her yerim kasırga.
Kasırga geçiyor.
Ama ben biliyorum ki geçmeyecek.
Kahve fincanları kıçlarını tepeye dikmiş yine.
Sen telvesin bazen.
Bazen denizde vapur.
Sen bazen taşsın cebimde.
Ben istemiyorum ki bilesin.
Ben istiyorum ki bilmeden de gelesin.
Söylemeden de duyasın.
Sen sanıyorsun ki beni bıraktığın bir yer var.
Gene de sen görmüyorsun görmeyeceksin.
Ama şimdi ben bir kez daha bakıyorum sana
Ve tam olarak burdan çıkıyoruz yola.

11 Nisan 2013 Perşembe

gel otur

sana ne çok darılıyorum bugünler.
sana ne çok söylüyorum.
şarkı değil bunlar.
içim bir şeyler söylüyor.ama şarkı değil.
gökyüzüne güneş değiyor.karnımda bir şeyler kayboluyor.
kanımda alışılamamışlık.
alışamıyorum.
hayatımda neyi değiştirsen-ki bu bir sokak olsa dahi-ben alışamıyorum.
oysa sen kalkıp gidiyorsun,bir martı bırakıyorsun yerine.
oysa diyorlar ki insan alışıyor.
kim diyor inan bilmiyorum.
ama diyorlar işte.
hemen şurada beynimin durduğu yerin yarım metre yakınında kağıtlar var.
başka başka kalemlerle kirletilmiş kağıtlar.
yaşım genç.
ben değil yaşım yaşamış hepsini.
şöyle temelli bir kaybolasım var.
yanasım var ateşte.
mümkün müdür?
sen gelmesen de muhakkak mümkün müdür bir gün ?
yine de,
sonu buysa,başı neresi söyle istiyorum.
gel otur,şekersiz çay,dikdörtgen masa.
anlat en başından.
gel otur.
sen bilmesen de muktedirdir dikdörtgen masa bir şeyleri değiştirmeye.
ne diyordum ben.
şöyle temelli bir kaybolasım var bugünlerde.
ama
ne yazıktır ben neyi kaybetsem senin cebinde buluyorum.
gel otur,
dök şu cebindekileri.

21 Mart 2013 Perşembe

Hani?

Ben sanıyordum ki iyileşeceğim.gittikçe iyiye gitmek gibi.
Ama içimde bir şey var.sabahın en erkeninde kalkıyorum artık..
Aklımda bir tül perde belki gelinlik olmaktan son anda vazgeçmiş.
Masada duran saksılar gibiyim her sabah.masa gibi.dört ayak üstünde.
Sonumu düşünüyorum.o korktuğum.o hiç de istemediğim sonumu.
Bir kediye küfrediyorum bir çocuğun başını okşuyorum.
Ben sanıyorum ki iyi bir şey yapıyorum.
Ben sanıyorum ki insan iyi bir şey yapınca iyileşiyor.
Gecenin ortasında esmer bir adam düşlüyorum.ama hayır bu iyi değil.
Aslında diyorum.aslını bilmiyorum.
Ben bir yağmurla.bir yağmurla boğuldum.bir su birikintisi oldum.
Denize karışan nehir olamazdık ki biz seninle.
Merak ediyorum haklarım helal midir?ben bunu hep ve çok merak ediyorum.
İyileşmeyi bekliyorum.havada bir garip bulut.sana sormuyorlar mı güneş nerede?
Sana sormuyorlar mı sen neredesin diye.
Açmıyor musun telefonları?
Sen neden bana değil de bana değen herkese değiyorsun.
Gene de biliyorsun hatırlamayacağız hiç bir şeyi bir zaman olunca.
Sen yoruldun ben biliyorum.sen bir o yana ,bir kere daha o yana,
Sen hep o yana hep ona taraf gittin.yoruldun.ama yine gittin.yana yana gittin.başka türlüsünü bilmediğinden.başka türlüsünü öğretmediklerinden sen tuttun hep ona gittin.
Bahçeni talan ettiler.kimse görmedi.
Saçlarının artık uzamadığını kimse görmedi.
Oysa ne muntazamdı.gene de kimse bilmedi.
Benden başka hiç kimse bilmedi saçlarının omzunun neresinde durduğunu.
Saçlarım ağrıyor diyordun.insanın saçı ağrır mı?
Sen çiçektin hani?saksıda sardunya.masanın üstünde.
Ben masaydım hani,dört ayak üstünde.
Hani?

1 Mart 2013 Cuma

mustafa


yapma mustafa.
aklımdaki iki kadını vurma alnının çatından.
bir kadını öldürmek uğursuzluk getirir mustafa.
ki zaten kadınlar birden fazladır.
yapma mustafa,
gitme aklımdan uzağa.
bağırma mustafa,
biliyorum tüm bu olanlar çok ağır ama.
gece geldi mustafa.
helak oldu damlarda,
tek yudum rakı değmemiş delikanlı sakallarım.
istiyorsan çek vur bir de 
her zaman hazırdır sana şakaklarım.
çal mustafa.
senin makamında ağlayalım bu gece.
haddi hududu kalmadı artık.
ama sakın mustafa.
sen yine de o aklımdakı iki kadından sakın..

koku


biraz olsun sen kokmasın diye buralar.
ben zaten senden sonra kimin kokusuna baksam..
neden diye aklım aklımı yiyiyor.
farkındayım..
aç şu boktan kapıları camları artık.
biraz olsun korkma diye.
ama ben
kan döküyorum kan..
o kapıların ardında kan döküyorum,adam!..
olmaz sandığın her akşamüstü beşi,
oluyor ya işte.
ölmüyoruz malesef.
olmuyoruz o dediklerinden.
ne diyorlarsa artık adına 
kan ya da ateş.
suçlusu dört duvar değil.
çok duvar var burada..
o zaman sen o zamanı da al sırtına git.
o sendeki her şey var ya,
o sendeki her şey benim..
bir de en kötüsü o tosladığımız yüksek duvar ya.
ter döküyorum ter..
o kapının bir milim gerisinde dünyalarca ter döküyorum.
anahtar sesi gençliğim.
gençliğim sen.
ama yana yana duvarlara vuruyorum kendimi.
şimdi nereyi istiyorsan oraya git.
ben sadece o kapının bir milim gerisinde kokunu nöbetliyordum.
biraz olsun sen kokmasın diye buralar.
neyse ne artık.

12 Ocak 2013 Cumartesi

Zaman.Sadece birazcık.zaman.

Yaşamakta direniyorum.Odalardayım.Renkleri belirsiz beton bedenler.Zamanı düşünüyorum,saate bakmadan.Bu benim düşüşüm.Bu benim kabusum.Biliyorum.Kafamdaki herkesi parçalara ayırıyorum.Her nasılsa biliyorum.Belirsizliklere muktedirim.Saat beşi beş geçiyor.Ben yaşamaya direniyorum.Eğer inanabilseydim.Belki biraz emin olabilseydim.Yanaklarında iki gamzesi olan o adamı bulabilseydim.Saat beşi beş geçiyor.Zamanın anlamsızlığını düşünüyorum.Saniyeleri ve dakikaları icat eden insanoğlunu.Sonra saatleri.60 tane saniyenin bir araya gelerek oluşturduğu bir dakikayı,ve o 60 tane bir dakikanın yarattığı saat denen yaratığı.24 tane saatin bir araya gelişinin bir günü yaratmasını.Sonra insanoğlu 7 tane gün olmasına karar veriyor.O 7 güne isimler veriyor kendince.Gelgelelim kızıyoruz sonra.Öfkeleniyoruz.Yıllardır bekliyorum diyoruz.Salı günü terketti beni diyoruz.Bu noktada,bekleme istasyonlarını yaratan bizden başkası değil,anlıyoruz..Birileri 'Saatleri parçalama enstitüsü' kursa.Sahip olduğumuz anları matematikle parçalamaktan vazgeçsek bir an.Neden sadece güneşe güvenemiyoruz.Neden günlerden söz ediyoruz durmadan.Neden bilime bu kadar yaslıyoruz sırtımızı.Evet bir yıl dediğimiz şey dünyanın güneş etrafında 365 güneş doğumu boyunca dönmesiyle olabilir.Hayır dünya ve güneşin baş harflerini büyük yazmıyorum çünkü dünya kimileri için bir gök terimi olmaktan çok daha fazlası.Ama neden bunları düşünüyoruz.Hayatlarımız bu kadar bulanık ve olasılıklar hesabıyken neden bilimsel gerçekliklere boğuluyoruz.Hayatını beklemek üzerine kuran birinin zaman kavramına olan öfkesini düşünün.Tanrıyı kıskanmıyor musunuz?Zaman ve mekandan bağımsız oluşunu.Zaman iyi bir şey olsaydı tanrı kendine de bir parça zaman ayırmaz mıydı sizce?Şu lanet sayılar işte.Tatil günü ilan ettiğimiz pazarlar.Tatil günlerinde yaptığımız tek aktivite kahvaltı süremizi uzatmak.Daha çok oturabilmek o masada.Daha çok konuşabilmek.Saatlere yayılmak.Bizi masa başlarında tutan o saatlerin üzerine uzanabilmek.Ne kadar ürkütücü.Uzun kahvaltılara bile o kadar hasretiz ki.Bir şeylere uzun ya da kısa diyoruz.Zaman şahsi bir oyuncak unutuyoruz.Zamanın anlamdaşı sorumluluklar.Uyanma sorumluluğu,gitme sorumluluğu,hep bir yerlere yetişme sorumluluğu.Hep bir telaş.Oysa belki de zaman olmasaydı.Biz hep geç kalsaydık.Kargaşa alsa yürüseydi.Sorumluluklarımıza yetişemeseydik ve sadece bu sebepten olsaydı kaybetmelerimiz.
O adamları ne kadar zamandır beklediğimizi bilmeseydik.
Çözemiyorum.Düşündükçe boğuluyorum içinde.Bir gün uyansak mesela.Atmaya,parçalamaya,durdurmaya karar versek saatleri.Vazgeçsek saymaktan.Parçalamaktan,bölmekten her şeyi.Vazgeçsek.Her şey saniye ya da salise hesabından öte,o asla keşfedemedikleri an meselesiyken,
vazgeçsek artık şu saatlerden.

10 Ocak 2013 Perşembe

Peki ya ne zaman.

Sana ne söylesem bilmiyorum.Zamanın değiştiremeyeceklerinden bihaber misin bu kadar?Buna delilik diyorsun.Ben neyi ne zaman tükettiğimi bilemeyecek kadar yoksunum akıldan.İnsan uzanıyor bazen bilirsin.Koşan bir çocuğu gömleğinin ucundan kavramak gibi..İnsan uzanıyor tutmaya.Neye uzansan tutamıyorsun.Elinde bir beyaz düğme kalıyor belki gömlekten.Çocuk kaçıyor gidiyor.Ne yapacaksın şimdi.Nereye gideceksin.Söyle bileyim o zaman,peki her şeyi aldıktan sonra ne isteyeceksin.Kimse sormayacak beni sana.Ben hiç olmamışım gibi.Bazen bir martı mezarlığında elimde simitle gezineceğim.İnsan nereye giderse gitsin gömlekli çocuklar görüyor.İnsan nereye giderse gitsin hep bir çığlık.Belki martı belki bir kadın.Artık ben o bildikleri adam değilim.Dünya bildiğimiz gibi değil artık. Ama yine de sonra bir gün gelecek,muhtemelen mayıs.Bir güneş olacak.Bir şey olacak.Herhangi bir şey işte.Anlayacaksın o an.Bir şeyler olduğunu anlayacaksın.Gömleğinin eksik düğmesini farkedeceksin.Nasıl kaçıp gittiğini hatırlayacaksın.Kaçıp gittiğini bilmediğini anlayacaksın.Gömleğinin rengini hatırlayacaksın.Sana nasıl uzandığımı.
Hayır değişmiyor insan.Ben değişmiyorum.O düğmeyi saklıyorum neresi olduğunu hatırlamadığım bir yerde.Sen büyümemişsin hiç.Çocukluk gömleğini giyiyorsun hala.Adam desen değilsin.Çocuk desen hiç.Ama gelip sorsam sana.Kime gittiğini sorsam.Neye kaçtığını sorsam.Hala deli diyeceksin bana.Yine de bekliyorum işte evimden geçmeni.
Seni ilk tanıdığım gibi gelsen bana.Başka kimse olmamış gibi.Başka kimse ölmemiş gibi.Hala hayattaymışsın gibi.
Bu defa,
Ben tutmasam gömleğinden,sen de gitmesen..

4 Ocak 2013 Cuma

Virginia'nın hayali intihar mektubu

Bu sabah bir başka uyandım Leonard.
Pencerenin önünde çiçekler vardı.Çiçekli elbisemi giymeliyim dedim.Durdum baktım.Duvarda bir saat.Saat duvar gibi durmuş.Yanımda biri uyumuş ama sabah olmadan yok olmuş.Çok yağmurlu bir günde aynaya bakarken gözlerimin ne kadar güzel olduğunu farkettim.Bir güneş bulsam takip edecektim bu sabah.Belki de bir yıldız,güneş gibi..Saçlarımı yıkamak istedim.Ama çok yağmur yağıyordu.Belki  bir güneş bulsam.
Ağaçlara bakıyorum biliyor musun?Onları izliyorum.Unuttuğum her şeyi bir bir hatırlıyorum.Kendimi asla ait hissetmediğim o şehri.Arkadaş toplantılarımızı.Şarap kadehlerimi,saçıma taktığın o tokayı.Mutfak dolaplarının rengini beğenmeyişimi.Bildiğin bir yer vardı.Bana öyle söylemiştin.Gideceğimizi söylemiştin.Gelecektim seninle.Yağmur hiç bitmeyecek gibi.Bu odada tek başıma oturuyorum.59 yaşındayım ve söyleyecek hiçbir şeyim kalmadı.Nereye gideceğimi bilmiyorum.Bazen dayanamadığımı hissediyorum.Her şeyi düzelteceğim söz veriyorum.Ama göremiyorum Leonard.Ağaçları seyretsem de onları göremiyorum.Caddelerden geçen onlarca insana dokunamıyorum.Bütün gün bu lanet evin içinde dolanıyorum.Bazen sadece duruyorum.Durmaktan yoruldum.Çiçeklerden yoruldum.Bana her şeyin düzeleceğini söyle.Ben toprağa karışmak istiyorum.Toprağa dokunmak istiyorum.Gidebileceğim her yere gittikten sonra hiç bir yere gidemiyorum.Hiç kimseye söyleyemiyorum Leonard.Seni çok sevdiğimi ama seni terkedeceğimi kimseye söyleyemiyorum.Kendime bile anlatamıyorum.Neyi neden hissettiğimi kendime anlatamıyorum.Bazen küçülüyorum,yatakta uzanmışken kendime bakıyorum,duvarlara,kendime,pencereye,pencerenin önünde duran çiçeklere.Dışarı çıkmak istiyorum,seni bulmak.Kendimi teslim etmek.Kendimi geri almak.
Beklemedim mi sanıyorsun.Tek yaptığım buydu.Ben inanmadım Leonard.İnsanların sadece bekleyerek tükenebileceklerine inanmadım.Yanıldım biliyorsun.İnsanların en çok bekleyerek çürüyeceklerini anlayamadım.Neyi bekledin diye soracaksın biliyorum.Yapamadım Leonard.Kendimi hayatın içine bırakamadım.Ben yaşamayı hep bekledim.Tüm bu çiçekler,güzel kadınlar ve her şey.Hepsi sadece,çok fazlaydı.Tıkılıp kaldığım bu evde ölüyorum Leonard.Hayır,bu sabah da tüm diğerleriyle aynı.Bu sabah da bir başka uyanmadım.Belki de hiç uyanmadım.Bazen uyandığımı hissedemiyorum.Tanrı kadınları böyle ağır şeylerle sınamamalı.Belki de tanrı erkektir bilmiyorum.Delirdiğimi söylüyorlar.Onlara inanmak ya da inanmamak konusunda kararsızım.Ama gene de ben böyle devam edemiyorum.Tüm bu sokaklar caddeler varken ve insanlar birbirlerine bu kadar tepkisizken hiç bir şey söylemek istemiyorum artık.Ölmekten başka gidecek hiç bir yerim yok.Bir nehir yıkayabilir belki her şeyi.
Bu sabah bir başka uyandım Leonard.
Pencerenin önünde çiçekler vardı.Çiçekli elbisemi giymeliyim dedim.
Kahramanları öldüremiyorsan,yazarı öldüreceksin Leonard.Ben de öyle yapıyorum.Yazdığım ve yazamadığım tüm kahramanlarımdan özür diliyorum.
V.