29 Nisan 2012 Pazar

Silah,Sınır ve Aşk

1990 sonlarıydı..Biz o tek odalı evde yaşamaya başlayalı bir kaç ay olmuştu.Kaçmak zorundaydık...Saklanmak zorundaydık.
Yerde yatak denebilecek bir kaç parça minder vardı.Duvarda sakallı adam resimleri,odanın köşesinde küçük kare bir masa,mutfakta da bakır bir çaydanlık...
Üzerindeki gerginliği atmak için sürekli bir şeyler yapmaya çalışıyordu.Durmadan çay demliyordu ama ikimiz de bir bardaktan fazla içmiyorduk.Durmadan evi topluyordu.Toplanacak pek bir şey de yoktu zaten.Açık mavi bir bez,ve kokusundan ne olduğunu çıkaramadığım bir şeyle yerleri ovuyordu.Bütün gücüyle yerleri ovuyordu.Arada elinin tersiyle alnındaki teri siliyordu.Başını kaldırıp bana bakıyordu sonra bir şey söylemeden işine devam ediyordu.O türkçe bilmiyordu.Ben de onların dillerini bilmiyordum.İngilizce konuşarak anlaşmaya çalışıyorduk.Ama ikimizin de ingilizcesi çok iyi değildi.Bazen sadece öyle durup bakıyorduk birbirimize.Ben onun kahverengi-siyah gözlerinden korkusunu görebiliyordum..Kelimelerinden ne kadar yorgun olduğunu ayrımsayabiliyordum.Yüzünde toprağın hatırası vardı sanki.Ve elleri hep bir çocukluk çamuruna bulanmış gibi kahverengi duruyordu.Ve ben dudaklarını ısırışından,koca bir adam değil de hala küçük bir çocuk olduğunu görebiliyordum.Dudaklarına yakışmayan o dilde konuşmak istemiyordu.Daima susuyordu o yüzden..
Dışarıda silahlı adamlar geziniyordu..Hemen hemen her şey yasaktı o zamanlar.Hükumet kaos içindeydi.Başı azcık dik yürüyeni bile çekip vuruyorlardı.
Her yer ve her şey tabiri caizse toz toprak içindeydi.Hiç bir şeyin rengi yoktu.Şehre bir toprak örtüsü dokunmuştu sanki ve inançların bir de umutların üstünü örtmüştü.Camlar titriyordu ama soğuktan mı yoksa isyandan mı bilmiyorduk.Nitekim biz isyan edemiyorduk çünkü tek yapabildiğimiz kaçmaktı..
***Saeid diye bir arkadaşımız vardı.Bize bu tek göz yeri bulan da oydu.Bazen elinde bir kaç poşetle geliyordu.Ekmek,peynir gibi şeyler oluyordu içinde..Oysa yine geceleri çay yapıyordu ve biz sobayı yakıp saz çalıyorduk.Ben ona,onun dilinde türküler söylüyordum.Gözleri doluyor muydu göremiyordum..Mum ışığında aydınlanıyorduk ve yüzü akşamları,her zamankinden daha bir karanlık oluyordu.Avuçlarını ovuşturuyordu,bazen de sırtını dikleştiriyordu.Ama gözleri durmadan bir yerlere bir şeylere dalıyordu..Bir keresinde bana annesini özlediğini söylemişti.Ağlamamıştı.Çocukluğunu özlemişti belki de yalnızca annesini değil..
Biz artık sevişmiyorduk.Dudaklarımı dudaklarına değdirdiğim zaman titremeye başlıyordu,nefes alamıyordu sanki ama yine de ağlamıyordu.Öylece yan yana duruyorduk bazen saatlerce.Sırtlarımız birbirine değiyordu.Gözlerime bakmıyordu asla.Çok fazla konuşmuyordu.Anlatacak bir şeyi yoktu belli ki.Çünkü sokakta silahlı adamlar geziyordu ve herhangi bir şey anlatanı çekip vuruyorlardı zaten..
..Hangi ay olduğunu hatırlamıyorum,ama oldukça soğuktu.Yan yana uyurken kulağıma eğilip gitmek istiyorum dedi.Başımı çevirip gülümsedim.Biz ne zaman bu hale geldik dedi.Türkiye'ye gitmek istiyorum diye ekledi sonra.Bunun mümkün olmadığını biliyordu.Elimle yüzünü okşadım,uyumasını söyledim.Sırtını döndü bana.Ve kendi dilinde ninni gibi bir şeyler mırıldanmaya başladı.Üşüyordu biliyordum.Ama ben ona zaten sarılmıştım.Ve onu ısıtacak başka bir şeyim yoktu kendimden hariç...
*O tek odalı eve tıkılıp kalmıştık.Bekliyorduk sadece.Ama neyi ya da ne zamanı beklediğimize dair bir fikrimiz yoktu.Her gelişinde Saeid'e dışarının durumunu soruyorduk.Anlatıyordu ve hemen hemen hiç bir şey değişmiyordu.Bazen daha çok insan ölüyordu bazen daha az,hepsi bu..
Bir kaç ay sonra ortalığın durulduğuna dair bir şeyler duymuştuk.Yüzündeki aydınlanmayı görmüştüm.Aylar sonra gözlerindeki o siyahlığın içinde bir şeyler parıldamıştı..Eskisi gibi bakmıştı sanki,bir anlığına da olsa.Ona aşık olduğum o zamanlarki gibi bakmıştı.Ben de gülümsemiştim.Ve aylar sonra ilk defa o gece sevişmiştik.Hem de her zamankinden daha bir başka..Birbirimize uzun yıllardan sonra kavuşmuşuz gibi.Kan ter içinde sevişmiştik.Sabaha kadar sevişmiştik..
Aralık ayının ortalarında bir gün sabahın köründe Saeid gelmişti.Ve bize o güzel haberi veriyordu nihayet.Bir kamyonet ayarlamıştı ve biz nihayet kaçabilecektik Türkiye'ye.Kamyonette bizim gibi başka insanlar da olacaktı.Bir hafta sonra yola çıkacaktık ve Türkiye sınırına sığınacaktık.Saeid gelmiyordu ama..Ben topraklarımı,yaşadığım yeri ve ailemden kalan son bir kaç kişiyi de ardımda bırakamam demişti.Sarılmıştık.Onun göz yaşları benim yüzümde kalmıştı..Sanki artık ben de ağlayabiliyordum.
Saeid ne yapmamız gerektiğini anlatmıştı.Bir hafta sonra sabah tam 4te arkadaki sokağa yürüyecektik ve oradan kamyonete binip yola çıkacaktık.Saeid de orada olacaktı.Bizi yolculayıp ortalığa göz kulak olacaktı aynı zamanda..Eğer ben orada olamazsam Esad'ı bulun demişti.Esad kim tanımıyorduk.
*Bir hafta boyunca ne onun ne benim gözümüze uyku girmedi.Bir kaç parça kıyafetimizi topladık.hiç uyumamıştık ve o bütün gece durmadan çay demlemişti.Gözlerime eskisinden daha uzun süre bakabiliyordu.Elleri ve dizleri titriyordu.Durmadan gelip boynuma sarılıyordu.-Ah be yetimim.Ben seni ne çok severdim halbuki.-
Hızlı ve uzun adımlarla çıktık evden.Bir ayaz vardı dışarda.Nispeten sakindi ortalık.Aylar sonra ilk kez sokağa çıkmıştık.Silahlı adamlar hala ortalıkta geziniyordu.İkimiz de sakal bırakmıştık.Hatta bazen birbirimizi bile tanıyamayacak kadar değiştiğimizi söyler birbirimizi sakinleştirir ya da eğlenirdik bununla.Bir kaç ay önceye göre baskı bir nebze de olsa geri çekilmişti.İnsanlar işlerine güçlerine gidebiliyordu en azından.Katliam gibi bir şey olmuştu.Kendilerine benzemeyen herkesi çekip vurmuşlardı.Mahalleyi baştan ayağa taramışlardı.Bizi arıyorlardı.Çünkü biz suçluyduk.Onlar öyle görüyordu.Sırf bütün gece sırtını bana dayayıp öylece duruyor ve durmadan çay demliyor diye bu adam nasıl suçlu olabilirdi oysa.
Yürümeye devam ediyorduk.Biz düşlerimizi tozun toprağın içinde düşürüp kaybetmiştik.Bir avuç delikanlıydık.Şehirler bombalandıkça daha çok aşık oluyorduk birbirimize.Yanlışa meyil vermiyorduk oysa.Sadece geceleri karanlığı izleyip,korkudan ve soğuktan birbirimize sarılıyorduk.Düşlerimizle yaralarımızın üstünü örtüyorduk.Dillere ya da ayakların dibine düşürmüyorduk düşlerimizi.Ölürken ya da hürken.Yürürken ya da ayakların dibindeyken vazgeçmeyecektim ben ondan.Ellerine dokundum şöyle bir.Korkmuştu,yüzüme baktı ben de elimi geri çektim.Gökyüzünde ezan sesi vardı sanki.Başımız dikti ama insanların yüzlerine bakmıyorduk.Başımız o denli dikti ki,sadece gökyüzünü görebiliyorduk belki de.
Mahalle aralarında çocuklar küçük vaatlerle avutulmuştu.Tenhada sessizce oynuyorlardı..O çocukların hepsi bizim çocuklarımızdı.Tozun toprağın ortasında utangaç,korkak ama mağrur çocuklar.Baba olamayıp,çocuk kalan adamların çocuklarıydı onlar.
*Kamyonetin olduğu sokağa nihayet vardığımızda düşüp bayılacağımı zannettim.İçimde bir sıkıntı vardı,sanki göğsümün orta yerine dayanmış bir namlu vardı.Ama artık olsun..Ne olacaksa olsun.
Kaşları incecik alınmış esmer bir kaç erkek vardı.Dudakları belirgin ve pembeydi.Onları kamyonete yerleştiren bir adam vardı.Esad olduğunu tahmin ettim ve yanına gittim.Saeid'i sordum..Duraksadı.Önce onu tanıyamadığını düşündüm.Ama sonra yutkundu,başını hafifçe kaldırıp Saeid'i vurdular dedi.Anlamsızca yüzüne baktım.Sesini bir perde yukarı çekip,onu öldürdüler dedi.Hala inanmamış ya da anlamamış gibi bakıyordum ama anlamıştım.Yere oturdum.Çıkarıp bir sigara yaktım.Gelip yanıma oturdu.Ağlıyordu ama sessiz.Parmaklarındaki çıkıntıları kemiriyordu.Koluna dokundum.Ağlama dememiştim ama o ağlamayı kesti.
Geçen onca aydan sonra biz eskisi gibi değildik.Beni hala seviyordu biliyordum,ama korkuyordu.Ve ben korkusunun sevgisine galip gelmesinden korkuyordum.
Kaçmasaydık ipe gidecektik.Ben ipe gitmekten korkmuyordum oysa,ben onu kaybetmekten korkuyordum.Düşün hadi.Güzel günleri düşün dedim.O an Esad geldi yanımıza ve dün gece neler olduğunu bilip bilmediğimizi sordu..Henüz yakalanmayan suçluların ailelerinin evlerinin basıldığını ve bir çoğunun öldürüldüğünü söyledi. Onun yüzündeki donuk ifadeyi gördüm.Yıkılışını gördüm.Hiç bir şey sormamıştı.Kimler öldürüldü diye sormamıştı.Tek kelime etmemişti,ağlamamıştı da.Sadece benden bir sigara istemişti. Ama ben kaçıp gitmemiştim.Ülkeme dönmemiştim.Biz ikimiz ortak bir suçun suçlusuyduk çünkü ve ben onu ölümden kaçamayacak ama onu da kaybedemeyecek kadar çok seviyordum.
Yola çıkma zamanıydı.Toplam sekiz on kişi kamyonetin arkasına doluştuk.Kamyonetin üstü kapalıydı.İçerisi ter ve çiş kokuyordu.Hayvan pislikleri vardı..Biz en arka kısma oturduk.Böylece dışarı bakabilecektik.Yirmi saat civarı bir yolumuz vardı.Doğubeyazıt'a gidecektik oradan da diyarbakıra geçecektik.Kaçak olarak gidiyorduk ölümüne korkuyorduk ama içimizde de bir türlü atamadığımız bir umut vardı.Yola çıktık nihayet..Hiç konuşmuyordu aslında yüzüme bile bakmıyordu.Ellerini dizlerinin üstünde birleştirmiş öylece duruyordu yalnızca.Arada kamyonetin hareketleriyle o esmer bedeni sarsılıyordu.Ben ona bakıp gülümsüyordum,nihayet gidiyorduk..Her şey bitiyordu nihayet..Beş altı saat boyunca gitmeye devam ettik.Ne o kımıldadı ne ben bir şey sordum.Kamyonetteki diğer insanlar kendi dillerinde bir şeyler konuşuyor arada da bizi süzüyordu.
Nihayet sınıra çok yaklaşmıştık.Birden hava güneş açmaya başladı tam da öğlen saatleriydi.Herkes olabildiğince heyecanlıydı,kimi şarkı söylüyordu sessizce,kimi korkuyordu kimi gülümsüyordu ama o ne hissediyordu bilmiyordum.Biliyordum,ölürken ya da hürken,yürürken ya da ayakların dibindeyken vazgeçmeyecektim ben ondan..Biz ikimiz ortak bir suçun suçlusuyduk çünkü ve ben onu ölümden kaçamayacak ama onu da kaybedemeyecek kadar çok seviyordum..Kamyonetin arkasındaki brandayı hafifçe kaldırıp dışarı baktı.Sınıra çok yaklaşmıştık.Yüzüne güneş vuruyordu.Esmer yüzü azıcık aydınlanıyordu ve ben aylar sonra yüzünü güneş ışığında görebiliyordum.Yanağının kenarına düşen güneş gülümsetti onu.Şöyle bir havayı çekti içine.Sonra dönüp gözlerime baktı.Hala gülümsüyordu.Eline dokundum.Parmaklarıyla,parmaklarımı sıktı hafifçe..Yüzünde o bir parça güneşle kutsal bir mabedi andırıyordu.Küçük bir çocuk kadar esmerdi,küçük bir çocuk kadar korkaktı ve küçük bir çocuk kadar mutluydu ama..Biz kaçıyorduk..
Silah sesleri gökyüzünü yeryüzünden koparıp alacak kadar güçlü..Bizi istiyorlar.Bizi yerde kan içinde yatarken ya da darağacında sallanırken görmek istiyorlar.Kamyonet daha da hızlı gidiyor..Ardımızdan ateş açıyorlar durmadan.Biz sınırı geçmek üzereyiz.Biz vazgeçmiyoruz..Bizi istiyorlar.Kamyonetteki birini vurmuşlar bile..İçeri güneş sızıyor.Güneş kana vuruyor.Kamyonet sağa sola yalpalanıyor.O kadar hızlı ki,Esad kontrolü kaybedip çarpacak bir yerlere neredeyse..Eline dokunuyorum gülümsüyor bana.Tüm bu kıyametin ortasında o kapkara kahverengi gözleriyle durup gözlerimin ta içine bakıyor..Elimi bırakıyor önce ve sonra da kendini kamyonetten aşağı..


25 Nisan 2012 Çarşamba

Lanet bir yaz.

...Ona aşık olduğumda yedi yaşındaydım,ama tanıştığımız zaman yirmi ikimdeydim.
Lanet yapış yapış bir yaz öğleniydi.Kekremsi bir limonata içiyordum ama buzlu.Bir palmiyenin altında duruyordum.Önümde kırmızı kareli masa örtüsünün sol kenarında bir sigara yanığı vardı.Ve benimde sol bileğimde küçük bir izmarit öpücüğü..
...Ona aşık olduğumda yedi yaşındaydım ama tanıştığımız zaman kaç yaşındaydım hatırlamıyorum.Lanet sıcak bir yaz öğleden sonrasıydı.Ben gazi ünvanı almıştım.Hoşçakal demeden giden umutlarımın
arkasından bakınıyordum.Alnımdan ve burnumun kenarlarından terliyordum en çok.Ellerimi enseme götürüp saçlarımı ovuşturuyordum.Kırmızı kareli masa örtüsü ve kırmızı kareli gömleğimle gülünç duruyordum.
...Ona aşık olduğumda yedi yaşındaydım ama tanıştığımızda o kaç yaşındaydı bilmiyorum.Arabaların kaldırdığı tozun ardından ona bakıyordum ve o trafik lambasının sarı ve kırmızı tonlarında duruyordu orada öylece.Sessizdik ama sessizliğin ürkütücülüğü yoktu.Saate bakıyordum,saati bulamıyordum ,geçen yirmi iki yıla bakıyordum,kendimi bulamıyordum.Limonatamı içmiyordum artık.Çünkü her şey çok sıcaktı ve benim avuçlarım terliyordu.Önümdeki kırmızı masa örtüsünün üzerinde,o hiç bitiremediğim kitap duruyordu.Bir yerden müzik çalıyordu.-Çalmayın.
...Ona aşık olduğumda yedi yaşındaydım ve onu henüz tanımıyordum.O sadece trafik lambasının sarı ve kırmızı tonlarında duruyordu orada öylece.Lanet yapış yapış bir yaz öğleden sonrasıydı..Önümde duran kırmızı kareli masa örtüsü ve kırmızı kareli gömleğimle gülünç duruyordum.Ben sadece bir palmiyenin altında soluklanıyordum ve hoşçakal demeden giden her şeyin ardından bakınıyordum.Saate bakıyordum,saati bulamıyordum.İçim bir tuhaftı doğrusu.Sol bileğimde küçük bir izmarit öpücüğü,sağ omzumda büyük bir doğum lekesi vardı.
...Lanet olası bir yaz öğleden sonrasıydı.Masa örtülerini sevmiyordum artık..
...Ona aşık olduğumda yirmi iki yaşındayım ve onu henüz tanımıyordum..Aşk bir kazaydı zaten.Masadan nasıl kalktığımı hatırlamıyorum.Aşk besbelli sadece bir kazaydı ve O, trafik lambasının önünde bu defa sadece kırmızı tonlarında yerde yatıyordu..

24 Nisan 2012 Salı

Bırak Anlatayım


Günlerden bahsedeyim sana şimdi o zaman..
Mutfak tezgahında ölü balıklar,akvaryumda turuncu balık.
Sehpada bozuk paralar.Kumanda çalışmıyor.
Yere kahve dökülmüş.Evde kahve bitmiş.Balıklar kokmuş.Televizyon patlamış.
…Ağladım.
Sigara yaktım.İçine tükürdüğüm tekel yine basmış zammı.Bir tane daha yaktım.
İnsan özlerken fotoğraflara falan bakar diye düşüneceksiniz.Ben fotoğraf bulamadım evde.Sonra bütün gömleklerimi makastan geçirdim.Yerden saç tellerini topladım..Allahın belası bir kaç ay daha,ve sonra her şey geçecek diye düşündüm.Ya da her şey büsbütün daha da boka saracak.Midem boş ama karnım aç değil.Perdelerim simsiyah..Ben dışarıda cırlayan martıya küfrederken,aklıma martı denen kitap geliyor.Kitaplar.Herkesin söylenmemiş binlerce cümlesi.Ben anne babama başımı eğerek selam verip,kendi intiharıma dikmişken gözlerimi,nereden çıktı şimdi bu his.Bakın ben kaçmıyorum.İntihar aptalların işidir.Ben ölmekten değil,suç işlemekten korkuyorum zaten.
Ben de diğerleri gibi olmaktan korkuyorum..Gökyüzünde sarı koca bir güneş görmek mutlu etmiyor artık..Mutlu etsin de istemiyorum zaten..
Aynada darma duman olmuş o surat benim.Kafenin birinde masanın yanında unutulmuş şemsiye benim.Şemsiyenin sahibi kadın benim.Bu boktan şehirde,bu boktan sokakta unuttuğun benim.Kaç keredir söylüyorum ben 'cğmlellr ağnlamsz'.Yüzüne ağladığım herkesten özür diliyorum.Kusura bakmayın ama sigara da olmasa parmaklarımız tetik boyu salına salına gezinirdi herhalde.İntihar aptalların işidir.Beklemek budalaların.Vazgeçmekse korkakların.Al işte her şey eskidi yine.Anılar anlamlı değil.Gelecek diye bir şey yok çünkü henüz yaşanmadı.Geçmiş diye bir şey yok çünkü artık yaşanmıyor.Peki bugün diye bir şey var mı diye soracak olursanız:Onu ben bilmiyorum…
Ama sen keşke gelecekte ya da geçmişte gitmiş olsaydın.Çünkü ben gidişini şimdiki zamanın her noktasında ayrı ayrı yaşıyorum.
O zaman bırak anlatayım.Bırak söyleyeyim.
Neden gittin oğlum?Zamanı değildi.Zaten hiç bir şey zamanlı olmaz ki!
Çocuklar ağlayarak tükenmez.Kalemler de öyle.Adı üstünde zaten.Ama ben tükeniyorum oğlum.
Kelimeler anlatamaz.Suçlayacak kimse yok.Bırak söyleyeyim o zaman.
Neden gittin oğlum.Yerde kahve,akvaryumda balık,tezgahta ölü balık,elimde bozuk kumanda.Her şey öylece hep olduğu gibi dururken sen neden gittin?
Yok hayır işler yolunda değil.Yapılacak iş yok.Ben bekliyorum sadece.O en zor iş oğlum..İnce zanaat oğlum.Kolay gelsin demekle,kolay olmuyor oğlum.
Bahaneler yok.Özürler yok.Suçlayacak kimse yok.
suçlayacak kimse yok..


ama belki yalnızca sen biraz...

23 Nisan 2012 Pazartesi

mor elbiseli küçük kız

İçimdeki kızıl derelerde,kana bulanmış bir çaresizlikle özlüyorum çocukluğunu..Henüz küçük bir kız çocuğuyken,kadınların etekleri tozlu,çocukların yüzleri çamurluyken hayatındaki ilk erkeği kaybediyorsun..Bir akşam vakti köpeklerin kurtların,nereye gittiği belli olmayan boş caddelerin orta yerinde dizlerinin üzerinde oturuyorsun..Elinde bir parça kuru ekmek..Sütün tadını bilmeyen süt dişlerinle kemiriyorsun ekmeği..Cılız saçların iki yana düşmüş gözlerini çevrelemiş..Annenin eteğini çekiştiriyorsun sen yalnızsın sen ağlıyorsun,neden olmadığını bilmeden ağlıyorsun ama ben biliyorum sen yalnız değil,olsa olsa küçük bir çocuksun..Elindeki ekmeğe değen gözyaşlarınla izliyorsun olan biteni..Yeter demiyor ama kimse.Birileri bir yerlerde bayramlarını kutluyor..Sen annenin çiçekli eteğine bakıyorsun,taşları sektiriyorsun ama deniz yok bile.Göz yaşların iki minik dere gibi akıyor yüzündeki çamuru temizleyerek..Sıcak ekmek kokusu geliyor bir yerlerden sen acıkmışsın sen üşümüşsün sen beklemişsin,sen anlamamışsın,herkes gibi ağlamışsın sadece.Erkekleri sevmemişsin o gün beri,bilirim..Sen hep korkmuşsun zaten.Ama hayır yalnız değilsin,sadece çocuk biraz..Bir oyun gibi sanki her şey..Kaybetmiş gibi..Akan burnun,boş miden,dolu dolu gözlerinle bakmışsın annene.Kızlar ip atlıyor erkekler küfrediyor ama herkes çok öfkeli ama sen ağlıyorsun,ama sen çocuksun,ama sen yalnızsın ama sen üşümüşsün ama ben yanarım ki yanına gelip dokunamamışım sana..Çocuk yaralarından öpememişim seni..Sadece düşündüm..Mor elbiseli kadın mıydın sen yoksa,dere boyu yürüyen çamurdan olma küçük bir kız çocuğu mu?...
Saçların senden bağımsız dalgalanmış.Sen susmuşsun.Kimse sana konuş dememiş.Sen hiç anlatamamışsın belki.Ben bilirim sen korkmuşsun hep,kaçmışsın.Sütün tadını bilmeyen süt dişlerinle kemirmişsin elindeki ekmeği.Sen ağlıyorsun..Neden olduğunu bilmeden ağlıyorsun ama ben biliyorum,sen benden beri yalnız değil,olsa olsa küçük bir çocuksun..Bir oyun değil ama her şey.Yine de kaybetmişiz sanki..
Herkes çok öfkeli sokaklarda.Ben bilirim ama yine de.Sen yalnızsın..Ama belki sen ağlamışsın,ama sen susmuşsun,ama sen oyunu kaybetmişsin,ama sen üşümüşsün ama ben yanarım ki sen üşürken yanına gelip dokunamamışım yüzüne..Ben yanarım ki,senin çocukluğunda ben koca bir adamken,benim çocukluğumda sen koca bir kadın olmuşsun...

16 Nisan 2012 Pazartesi

Başkalarının hayatı

Ve ama pek yazık ki geriye bir şey kalmadı.Herhangi bir şey...
...
Başkalarının sabahlarına uyanıyoruz,başkalarının hayatlarını yaşıyoruz.Şimdi yarın sabah başkalarını mutlu etmemiz gerekiyor,onlara iyi davranmamız,içimizdekileri onlardan büsbütün gizlememiz.Başkaları için uğraşmaya devam edeceğiz.Daha çok çalışacağız,daha çok uykusuz kalacağız.Kaçımız farkında bilmiyorum ama,yarın sabah başka hayatların minik birer parçası olmaya devam edeceğiz.Görmemizi istemeyecekler..Tıpkı bir çok şey için,ne yapalım artık elden bir şey gelmiyor dememiz gibi.Sabrederek bekleyeceğiz.Sonsuza kadar bekleyebilecek inancı ve gücü kendimizde bulmaya çalışacağız.Dayanmalıyız.Başımıza ne gelirse gelsin dayanmak zorundayız.Başka çaremiz yok..Ölümümüzü kendi başımıza belirleyemeyiz çünkü.Artık yaşamak istemediğimiz an bile yaşamak zorundayız.Başımıza ne gelirse gelsin devam etmek zorundayız.Ne kadar acı çekersek çekelim başımızı dik tutup tüm o içimizde olan bitenle devam etmeliyiz yola.Bizim için biçilen rolü sükunet ve metanetle karşılamalı her sabah başkaları için uyanıp onlar için durmadan,soluksuz çalışmalıyız..Mutluluğun ne demek olduğunu asla tamamen anlamayacağız.Sadece sabah olacak durmadan.Bir şeyler umacağız.Birilerini isteyeceğiz hayatımızda ama durmadan çabalayacağız.Sefil hayatlarımızı mutlu bir şekilde sürdürmeye devam edeceğiz kendimizce.Yeri gelecek en çok sevdiğimiz şeylerin ellerimizden ve hayatlarımızdan kayıp gidişini izleyeceğiz.Ne yazık ki biz insanoğlu olarak işte o en sevdiklerimizin ölümlerini bile unutacağız.Otobüslere bineceğiz,terkedileceğiz,durmadan anlatacağız..Yavaşça dokunacak birileri yaralarımıza,kanatacak.Biz paranoyanın dibine vuracağız.Her şeyi biz yönetiyormuşuz gibi davranacağız.Kendi küçük hayatlarımızın baş rolünde olmak-ki bazen onu bile olamıyoruz-bize garip bir haz verecek.Başkaları için çalışmaya devam edeceğiz durmadan..Başkalarının çocuklarına bir şeyler öğreteceğiz,başkalarının güvenliğini sağlayacağız,başkaları arasındaki iletişimi sağlayacağız ve başkalarına yemek pişireceğiz.Kimse,hiç kimse durup da ne istediğimizi sormayacak bize.Sadece sabah olmaya devam edecek,biz farkına bile varmadan bir gün daha geçecek bizden bağımsız.Bizden bağımsız birileri ölecek birileri doğacak..Sevdiğimiz adamlar başkalarıyla sevişecek.Sevdiğimiz adamlarla sevişen kadınlar,bizim çocuklarımıza gebe kalacak.Biz sadece durup izleyeceğiz.Ve son anlarımız geldiği zaman yine metanetle karşılayacağız..Yukarıda,yeryüzünde yaşadıklarımızı ödüllendirecek,çektiğimiz ceremenin semeresini verecek bir Tanrının varlığını umarak karşılayacağız o küçücük hayatlarımızı sona erdiren anlamsız ölümlerimizi.Sonra ağlayacağız.Mutsuzluklarımıza,aklımızda kalanlara,kalbimizde kalanlara..İçimizde kalanlara.Çoğumuz ölürken son bir şey bile söyleyemeyecek.Ölüm öyle sessizce uyurken gelip alacak bizi.Ve biz birbirimize daha çok ihanet edeceğiz.Biz daha çok özleyeceğiz.Biz durmadan bekleyeceğiz.
Ama sadece sabah olmaya devam edecek.Biz başkaları için yaşayacağız.Ve bizimle yaşamasını istediklerimiz de başkalarıyla..


(Anton Chekhov'a)

14 Nisan 2012 Cumartesi

kabus

Adam altıncı sokağın solundan döndü.Ve nihayet sonunda döndü.Ağlamadan.Herhangi bir şubat ayında ona yağmurlardan söz ettim.İçinde beklemekten nemlenmiş bir kurabiye gibi dağıldı sözcükler.İçinde bitmeyen bir sigara içmek arzusuyla gözleri seyire seyire anlattı bana herşeyi.(Her şeyi anlattığını söylemişti.)Ona savaşta ölen çocuklardan bahsetim.Sonra kabuslarımı anlattım.Son bir kaç yıldır çok kabus görüyordum.Seslerin bilindikliği içinden damıttım kelimelerin üstüne basışını.Tek derdi o yazamadığı hikayeleriydi.Kendi hayatından vazgeçmişti tamamen.Anlatmaya çalıştığı bir şeyler vardı.Önce çekmecenin üzerinde,sonra içinde ve sonra da altında neler olduğunu anlattı bana..Son bir kaç yıldır görmemiştik birbirimizi..Ben ona işlerimden dem vurdum sonra taşındığımı söyledim.Nereye diye sormadı.O da bana kabuslarından ve çekmecesinden söz etti tekrar.Her şey onu bıraktığım halinden daha da bir zorlaşmıştı sanki onun için.Anlatamadığı hikayelerinin esiri olmuştu..Biz birbirimizin hayatından vazgeçeli,önce bir pastanede çalışmaya başlamış.Çikolatalı,böğürtlenli pastalar,susamlı çörekler,şekerli kurabiyeler yapmış bir kaç ay..Ve sonra içindeki her şey bayatlamış ve dağılmış..tıpkı bir kurabiyenin parçalanışı gibi' diyordu anlatırken..Masanın üstüne koyduğu ellerine baktı bir an.Ona ait değillermiş gibi.Ya da hayatında ona ait herhangi bir şey kalmamış gibiydi.Kabuslarından söz etti bana.Durmadan gördüğü o savaş sahnelerinden.Etekleri kana bulanmış kadınlardan,erkeklikleri talan olmuş erkeklerden ve darma duman olmuş şehirlerden söz etti..Savaş yok dedim..Peki tüm bu insanlar neden ölüyor o zaman dedi.Sen neden ölmüyorsun diye sordum..Gözlerindeki kahverengi ağırlığıyla baktı bana.Hiç kimseymişim gibi baktı.Sonsuza kadar baktı.
Sol cebinden bir tabanca çıkardı..Başına dayadı.
Bayatlamış bir kurabiye gibi dağıldı beyni.(O böyle anlatırdı ölümünü)
Ve nihayet bitmişti kabusları.



9 Nisan 2012 Pazartesi

Ama'lardan daha değerli..

Tenhada kaldım.yalnızca ben.avutulmamış bir ben..Şimdi gözlerine düşen o anlamsız bir tutam saçtan,utangaç bir teselli türettim kendime.Sen yokken gülemem demedim..Daha bir haykırarak güldüm.Ara sıra dengesizliklerim olur bilirsin.Bazen çok.Ama bu son olsun.Ahh bir hatırlasam hangi mevsim gittiğini..Ben sadece sensizlik ertesi bir düş görüyorum senden sonra.Senden beri kırılganım..Şimdi ellerinle tuttuğun o anlamsız bir kaç yudum içki,boğazımdan inmiyor sensiz.Gecenin ortasında bir ben kaldım..Delikanlı gibi vuruyorum ama kendimi şakağımdan..ben her ne kadar elinde bin parça olsam da,gururumu o bir tutam saç gibi düşürmüyorum gözlerinden.akşamlar kayboldu bak.Sırtımı kirpiklerine dayayıp,çıplaklığını izliyorum..Oysa ben sana 'ama'lardan daha değerli bir kaç cümle söyleyecektim.Hatta 'ama'lar bir cümle bile etmiyor zaten.Ben senin en çok yolun yarısından bana dönüşünü sevdim.O yolu sevdim.Dönüşünü.Seni.Gidemeyeşini sevdim.Sonra hep öyle olur zannettim.Her gittiğin yoldan dönersin sandım.Gerisin geri.Ben yine de sana rağmen,alıp götürecektim seni,bakmasaydın eğer yüzüme o gece.Evet,başkaları değdi bedenime.Ama ellerim senden sonra zehirlendi çürüdü.Parmak uçlarıma başka bir iz değmedi senden beri.Şarkılar sen yoksun diye var zaten..İnsan yokluğa da şiir yazarmış.Yokken daha çok yazarmış.Şaşırdım.
Sana methiyeler düzen bir soytarı değilim ben.Ben sadece alıp götürecektim seni,bakmsaydın eğer yüzüme.Senle bambaşka bir ihtimal dahilinde karşılaşmak isterdim.Artık mesele senle konuşmak değil.İçimdeki her şeyi söyledim sana..Bizden bahsettim olabildiğince.Aklımda biz'li şarkılar,filmler,sokaklar,sahiller,yemekler,kitaplar türettim.Tek giden sensin belki ama kalan her şey sensizliği yaşıyor ayrı ayrı..Sensiz ev,sensiz odalar,sensiz içkiler,sensiz benler falan filan.
Ben senin en çok gidemeyişini sevdim.Ama biz..Oysa ben sana 'ama'lardan daha değerli bir kaç cümle söyleyecektim...Ben yine de sana rağmen,alıp götürecektim seni,bakmasaydın eğer yüzüme o gece..Ben en çok kaçıp gitmeyi düşledim senle.Ben senin en çok yolun yarısından bana dönüşünü sevdim.O yolu sevdim..Dönüşünü.Seni.Gidemeyeşini sevdimAma diyeceğim..bilirim sevmezsin 'ama'ları ama..
Bu sefer dönüşün biraz uzun olmuyor mu sence de?

6 Nisan 2012 Cuma

Sen Yoksun Diye ---

Sadece anlamaya çalıştım kendi aciz zihnimde.Uyumadım.Bir sigara daha yaktım.Sana yazdıklarımı okudum,bana yazmışsın gibi.Her gün başka bir yol denedim unutabileyim diye.Bir gün nefret ettim senden,diğer gün vazgeçtim,ertesi gün bir daha aşık oldum.Sensizlik bana kırk yıl düşünsem aklıma gelmeyecek şeyler yaşattı.Şarkılar söyledim sokaklar boştu,insanlar tuhaf bakıyordu.Gülüyordu ve hatta.Romantik komediler izledim.Güldüm sonra ağladım..Birileri geldi,karşımdaki koltuğa kuruldu bir şeyler anlattı ve gitti.Aynı şey yatağımda da oldu elbette.Sırf sen yoksun diye beni başkaları sevdi.Senin gibi değil.Ben başkalarını öptüm.Ben başkalarına baktım. O lanet olası göz bebeklerinin büyüyüp küçülüşünü izledim.yanaklarının kenarındaki çizgileri.Dillerini hissettim.Kokularını.Tükürüklerini ve terlerini.Beni sensizlik kirletti.Sırf sen yoksun diye ben daha çok aşık oldum sana.Sırf sen yoksun diye birileri şarkılar yazdı bir yerlerde,daha çok acı çekeyim diye.Daha çok yolculuk yaptım.Daha çok kaçtım.Daha çok gittim.Gittiğim şehirlerde gene seni bekledim.Sesini canlandırdım zihnimde.Sırf senin yüzünden,sırf sen beni sevemedin diye,ya da belki de korktun diye beni başkaları sevmeye kalktı.İstemedim.Daha da utandım.Daha da sustum.Hiç kimse sen değil,anladım tamam da.Sen de artık hiç kimsesin sanki.Tarihte adın geçmeyecek ya da gazetelerde kitaplarda.Sen siyah beyaz filmler izlemekten vazgeçmişsin.Başkalarıyla sevişmişsin,anlarım da,ya başkalarını sevdiysen!Ya çok sevdiysen.Ya sevişmekten ziyade sevdiysen..Ben kafamdaki oğullara senin adını vermişsem.Senin yüzünden babasız çocuklar doğurmuşsa zihnim.Ya sen benim tam da o gün o eylül akşamında çoktan üstüme basıp geçmişsen.Ya sen yoksun diye ben de yok oluyorsam.Şimdi sırf sen yoksun diye ben de yokum sanki.Şimdi sen yoksun diye ben hiç bir şehri sevemiyorum.Elimi alıp yüzüne koysaydım.Tutup öpseydim dudaklarından.Canını yaka yaka.O gece yapsaydım bunu.Seni çoktan kaybetmişken daha ne kaybedebilirdim ki..Seni İstiklal caddesinde yürürken görseydim.Herkes donsaydı.Tutup saçlarından öpseydim seni.Sarılsaydım.Sırf senin yüzünden daha çok terkedildim,daha çok sustum.Ben kalkmış sana içimdekileri anlatmaya çalışırken sen götü boklu iki orospunun peşinde geziyorsun belki de.Seni benim sevdiğimden daha çok sever belki birileri,ama asla benim gibi sevemez.Senin tek suçun beni sevememendi,ya da çok korkman.Hangisi canımı daha çok yakardı bilmiyorum.İhtimalin bile yokken irrasyonel bir düşün peşinde bacaklarımı sürükleye sürükleye ilerliyorum.Sen beni sevemedin diye ben senden başkasını sevemiyorum be adam.Sevme beni tamam,siktir et.Umursama bile.Ama artık anla ulan.Susmak yerine anla.Senin cümlelerin,senin şarkıların,senin resimlerin,senin sevdiğin yerler,içkiler..Hepsi peşimde sanki.Sensiz yerlerde senli şeyler görmekten bıktım.Senden vazgeçmek,başkasına aşık olmak bir ihanet.Senle olmak bir imkansız.Sensiz olmak daha da bir imkansız.Tükeniyorum.Sensiz yapabilseydim konuşmazdım ki bu kadar.Olmuyor demek ki.Şimdi sırf sen yoksun diye
-ben de gidiyorum artık..
Hem kaybedecek ne var ki..Kaybetmişken seni.