24 Aralık 2011 Cumartesi

İsimlendiremediğim.

O anlam veremediğimiz renkteki odalardan konuştuk.Abajurlara baktık gece boyunca evet evrenseldi.İnsomnia'nın esiri olan o pastoral bedendeki koku,senin bana değdiğin an uykuya gömüldü.Şarkılardan da konuştuk,içtik de .Ben sormadım hem sen konuşmuyordun..Rutubet yoktu,üşümek yoktu,sen vardın.Sezen aksu dinledik sabaha kadar,zihinlerimizde bambaşka insanlara ithaf ettik belki de o şarkıları.Ama ellerimde senin avuç içi çizgilerin vardı,yüzün kanıyordu ve uykusuzdun.Evren bir fon yaratmıştı bize sanki,uyandığımızda dışarıda bir kıyamet peyda olmuştu karnımız açtı belki ya da doyamamıştık.İnsan yemek yemeye bile doyuyor bir yerde,ama sen?Sen akdeniz iklimiydin bense karasal iklim.Sen oralardan gelmiştin bense bambaşka bir yerden.Toprağa gömülmüş,kahverengiye boyanmış bir şehrin yolcusuydum.Ellerin ellerimdeyken sen farketmeden falına baktım,falımıza.Çok güzel kokuyordun ve ben gitmekten korkuyordum.Arada yüzüme bakışların oluyordu,ben anlat diyordum sense öpüyordun,yanıtlıyordun gözlerimi.Konuşmuyorduk belki ama sessiz de değildik.Bir gürültü vardı kulaklarımda ve ellerimde.Kediler sırılsıklam olmuştu dışarıda,kuru kalmayı başarabilen nadir kedilerdendin sen.Gitmek istemiyordun,ben de bırakmıyordum zaten ellerimin arasındaki yüzünü.O 1920'lerde bira içen Türk kadınları denen resme bakıyorduk,dışarıda kıyamet kopacaktı,sen söylemiştin,ben de hak vermiştim.Hayır dediğin gibi olmayacaktı,ben gelmiştim ve ellerimle iyileştirebilirdim zihnindeki uykusuzluğu,kulaklarındaki uğultuyu.Ölmekten bahsettin ve tehlikeli oluşumdan.Kötü değilmiş tehlikeli olmak,sen öyle söyledin.Ne kadar içersek içelim hiç sarhoş olmadık ya da ayılamadık hiç.İkimizin de yüzünde sille izleri vardı hala..Benim işim gücüm yoktu oradayım,git demeden gitmezdim.Çoktan anlamıştım zaten,tüm bu şehirler,kokular,çizgiler,karanlıklar,öpüşler,tatlar,renkler,tesadüfler..Tüm bu tesadüfler tesadüf olamazdı,nitekim değildi.
Konuşmayacaksın belki ,ama her zaman cevap vereceksin,ben sorsam da sormasam da.Adı yok belki,aniden geldin sadece.Önce yağmur,sonra kar yağdı.Bir kış tatili gibi ,bilirsin.Yanımda yattığın ikinci gece rüyamda gördüm seni.Kaybetmekten korktuğum için.Yüzünü ellerimin arasından bırakmadım belki bu yüzden.Gitmeyesin,gidemeyesin diye.
Ben gidelim mi dedim
Sen gidelim dedin.
Ve asla geri dönmedik.

21 Aralık 2011 Çarşamba

İzmir Güncesi



Mor Elbiseli Kadın yine aniliğini gösterip bir İzmir yoluna sürükledi beni.Uzun yolculukları severim,hele ki gece olursa..Yol ne tuhaf aslında.Benzin istasyonları alabildiğine soğuk.Şehirlerarası otobüsler ne karanlık.Bu hangi şehrin hikayesi?Öyle çocuk ki muavin.Esmer elleriyle yanıma yaklaştı sanki,korkma çocuk.!:gittiği yerden geri dönecektir bir gün elbet,asla dönmez denenler.Korkma delikanlı ,sönse de bir gün ışıklar, okuyacaktır herkes ne yazıldıysa..Hiç bir şey söylenmedi daha,sen de konuşma adam.İhtiyarlama hiç.Sırt sırta verdik ya,bir sigara molası uzaklığındasın şimdi.Selama kelama hacet yok.Bir uzun yol şarkısı tutturdum.Gitmek ne kadar güzel.hep gitmek ama asla varamamak.Terkederken beni de yanına alacak biri vardı sonra sustu.
Ben hep gitmeyi sevdim,herkesten ve her şeyden.Aldırış etmedim.Zamanla öğrendim.Yağmur ve yol Adem'den kalma.Ama dedim ya kar da yağsa güncesini tutmayı biliriz alimallah.Gitmek tek mevsim.Hep soğuk.Madem mevzu tek atımlık kurşundan ibaret,onu neden gökyüzüne doğrultup Tanrı'ya ateşlemiyoruz?
Karşıdan vapurla gelen adamın yaktığı ışık sönmedi,o beni hiç görmedi,ben de onu hiç beklemedim zaten.
İstanbul bir aşk filmi,İzmir ise aşk gibi kokuyor.İstanbul'da aşklar daha bir senaryo dahilinde ve setlerde yaşanıyor gibi.İzmir'i kıskandım galiba.İstanbul'dan daha sakin,o daha küçük yaşantıyı.Caddelerin tanıdıklığını.Aidiyet duygusunu ve aynı anda hissettirdiği bağımsızlığı.İstanbul gibi yedi tepeli de değil,dümdüz.Şehre girer girmez tüm şehir önüne seriliveriyor.Gizlemiyor yüzünü,saklanmıyor, dahası korkutmuyor.Yağmur yağsa da üşümüyorsun,ege denizi çarpıyor ayaklarına.Yalnız hissetmiyorsun bu şehirde.
O akşamüstü Asansör denilen mekanda Mor Elbiseli Kadın defterime eğilip bir kaç satır yazdı.

''İzmir'le kucaklaşman için getiriyorum seni buraya.Onun tadına varman,denizini okşaman,vapurlarını tanıman için bu kadar yüksekten baktırıyorum sana.Hadi boşver ,konuşmak zorunda değiliz.Sen gidince zaten yeterince konuşmayacak mıyız?Şimdi susalım,dışarı çıkıp birer sigara yakalım.''

Velhasıl İzmir üçüncü şehrim oldu benim Diyarbakır ve İstanbul'dan sonra.Özlüyorum zaman zaman.Ama yine de ben şunu anladım
...Aşk İzmir'de başka,
İstanbul'da bambaşkadır.

6 Aralık 2011 Salı

Yanılsama

Kapı çalmaz,telefon çalmaz,ışık yanmak,ışık sönmez..Kimse gelmez ve kimse gitmez..Her yer yanlışken,gelebilecek herkes de yanlıştır kuvvetle ihtimal.Ne o filmlerin eski tadı vardır ne de o şarkıların..Beklersin.Beklemek ne uzun..
Ben en başından bildim zaten,sustuğun an anladım.Bir insan daha gelirken gideceğini nasıl bilirsin?
Ben bildim..Ne çoktu her şey oysa.Renkler daha bir güzeldi sanki..Herkes daha mı mutluydu,bana mı öyle gelirdi? Ne çok şey yazdım sana..Sen okumadın,bilmedin ,görmedin.Hikaye bir yerlerde hep aynı.Bir sürü insan tanıdım sonra.Herkes ne çok benziyordu sana!Bazıları ve hepsi ,ara sıra ya da çoğu zaman..herkes hiç kimse.
Senin gibi olmadıktan sonra neden olsun ki? Olsa bile neden kalsın ki.?Kalsa bile..Gider..
Beklemesem gelirsin belki..Tek atımlık kurşun!Son bilet!
İnsan gelmeyeceğini bildiği halde neden bekler ki. ? Ben bekledim..Bu bir şarkının ön gelimi ya da bir şiirin öngörümü değil.Bu bir yokluk öyküsü.Sen bu kadar var ve bu kadar yokken ben hala nasıl bu kadar sessizim?
Bir insan nasıl yıllar boyunca isimsiz adamlara sahipsiz şiirler yazabilir durmadan?Hayret ettim kendime.
Ben sessizim,peki bu ses kimin? Kimse ölmedi,kimse doğmadı.Kimse baba olamadı.Babamın oğlu olmadı,babamın babası doğmadı.
Bana bildik seslerden bahsetme.Sanrı,halüsinasyon,yanılsama ve türevlerisin çünkü.Olmayan bir şey ya da biri nasıl olur da konuşur ki?
Sahi konuştuk mu biz hiç? Konuşmamışsak nasıl susabiliriz öyleyse? Unuttun mu sahiden? Hiç hatırladığın olmadı mı..?Hiç anlattın mı sen de? Yanında kim var,ne okuyorsun,ne izliyorsun,ne dinliyorsun? Hiç özledin mi? Herkes yanlışken sen nasıl doğru olabildin? Bana kedilerden bahsetme ,canımı sıkıyorlar.
Kafamı kaldırdığımda neden gitmiş oluyorsun? Çok mu sıkıldın? Kedinin karnı acıktı belki.Hiç görmedim ki..Rengi neydi..Ölmüştü belki.Öldürmüş müydün yoksa?
Bir insan bir ölüye aşık olur mu? Ben oldum.
İntihar falan da etmedim yanında olurum diye.

Ben de ölseydim ne anlamı kalırdı ki?

2 Aralık 2011 Cuma

Depre(Ş)yon

Depresyon dedikleri bir vaziyet ..Kapattım kendimi..Kimseyi görmek istemedim.Ne onu ne onu ne de onu..Kahve,sigara ve kelimeler üçgeninden damıtılmış bir akşamüstü hayatı benimsedim.Parasızlığın,başarısızlığın 'tutunamamanın' dibine vurdum.Acı çekmekten gelmez depresyon.Belirsizliktir her şeyin çıkış noktası,çünkü bilemezsin..Ne istediğini,ne kazandığını,ne kaybettiğini,kimi sevip kimden nefret ettiğini kestiremezsin.Dışarıda bir yerlerde hayat akmaya devam eder,sabah 9da uyuyabilirsin ancak ve akşamüstü 6 dan önce de kalkamazsın..Gün ışığını uykunun içine gömersin..Evde insanlardan uzaktayken,birine aşık olursun zihninde,onunla kavga edersin,ayrılırsın belki de barışırsın..Depresyonun,ağlamakla ilgisi yoktur.Hissedememektir bence.Kendini kandırmaktır.Gaipten sesler gelir..Paris'te sokak lambalarının altında o malum şarkıda öpüşen çifti duyarsın ve onların şarkılarını..İzmir'de defter defter dökülen mor elbiseli kadını duyarsın..Mutsuz görünen mutlu kadını anlarsın..Panik atak hastası kadını duyarsın uzaktan..her şey bu kadar renksiz mi?
Ben neden bembeyazım?
Karabasanlar da musallat oldu yine ,al işte.!
Ne çok rüya var..Yüzüm elime aktı,dişlerim yamuldu,ağzımdan taştı bir keresinde..
Ne çok kadın var..Ve onların ne çok adamları..
Kadınlar ne tuhaf..Erkekler ne anlamsız..
Depresyon dedikleri bir vaziyet.Anlamsız bir bekleyiş.Anlamlı bir kaç küçük şey.Sokakta kedi miyavladı,telefonun horoz ötüşlü alarmı çaldı,çamaşırlar kurumadı,kimse gelmedi,kimse gitmedi..
Herkes ne hali varsa gördü.Ben bir şey söyledim,kimse anlamadı..Herkes anladı,ama ben bir şey söylemedim..Oturduk aşk dedik.Filmlerden kitaplara aktık,sonra gerçek yaşam hikayelerine,sonra kendi adamlarımıza.Anlaşamadık bir türlü..Ben her şey güzelse aşk yoktur dedim.Onlar inanmadı..
Sırf adı Aşk olsun diye çekip vurdum sevdiğim adamı sonra..O artık yoktu ve bu aşktı bence.
Kendimi hükmen malup sayıyorum,ve stüdyoyu terk ediyorum öyleyse..Ne çok imla hatası yaptık yaşarken..Belki de bu yüzden anlayamadılar..Bilmiyorum.
Kabul et dediler.Evet herkes için 'O İnsan' vardır,ama bazen onunla karşılaşmayabilirsin.Doğru insan demedim bakınız,o insan dedim.Belki de senin o insan'ın Afrika'da bir kabilededir dediler..İnternetten Afrika uçak biletlerine baktım hemen..Afrika ne büyükmüş..
Biletler ne pahalı..
Bana süper lotodan yedi trilyon çıksa,neler yapacağımı sıraladım.Bir şeyi unutmuşum..Bir akıl hastanesi açardım..Hastalar gelirdi..Şizofrenler,paranoyaklar,deli taklidi yapıp ilgi çekmeye çalışanlar.Bence benim o insanım kesinlikle psikolojik sorunu olan biri.Bugüne kadar tutunabildiğim her adam öyle oldu çünkü..
Hiç olmazsa dengesiz olur biliyorum.
İstanbul'da da işler iyi gitmiyor bugünlerde pek.O da bi afralarda tafralarda..Anlamadım..
Yeter demek yetmiyor bazen.
Ne acınası yahu,bir yastık başının altında,diğeri kollarının arasında..Seni çirkin cenin..Ne acizsin.
Ama dudakları pembe ve gözleri çok güzel..
Olmadı,yapamadım(k).Bence İstanbul yüzünden..Havalar da pek güzel,inadına sanki..Bence havalar yüzünden..
..
Ben bu sonu sevmedim..
O yüzden yazmıyorum..

29 Kasım 2011 Salı

NEVİM ...


...
Ve şimdi sen hayatındaki en güzel fotoğrafa,en kötü hava koşullarına ve en biçare dosta sahipsin..Ne yaptılar gözlerine senin.?Saçlarına da kıydın..Siyah değil artık..O esmer kız da değilsin bence.Değil misin.?
Ben tam koşar giderken birilerine..
Hayır böyle olmaz..
Bana da çok tanıdık geldi.Gözlerimin önünden saçlarının sağanak geçişi..On dört şubatta doğdun..Ne çok güldüm oysa ben doğum gününe..Dalga geçer gibi hayat seninle..
Sesin bilindikleşti,saçların senden başka..Gözlerin turuncu bir şehrin son sokak lambası.
Son bilmem kaç yıldır aynı caddede yürüyüp duruyoruz.Cadde bitmiyor,biz gitmiyoruz.
..
Bana seni hatırlatan tüm izleri parmak uçlarımda biriktiriyorum artık.
Parmak uçlarımda ölen çocuklardan bin selam sana.
Belli ki diyeceği var daha şu şair müsveddesinin..
Ben şiir yazacaktım seni
Ki roman oluverdin ani...
..
Seni beklemek
Sadece geldiğini görmek...
Gelmek en çok sana yakışır
Sadece sana..
Ben hayırsızım..Hep bildim.Kabul etmedim..

Kozalak...mor..çay..bank..sakin..defter..kızıl-esmer..gökkuşağı..mektuplar..korsan kitap..şubat-mayıs..güney ekspresi
Mor,mor, mor kozalaklar..Diyarbakır,İzmir,İstanbul..

-Nasıl hissediyorsun?
-Ben mi?
-Hayır,kül tablasına sordum..
Ben sonra hep kültablalarına baktım bilir misin?Bazen içinde buruşturulmuş kağıtlara..52. kağıda ağladım.
 İçten içe hep bildim biliyor musun?Alıkoymuş gibi seni..Zincir yok..Sen yoksun..Çekip aldım seni adamlardan..Adamlarından ben hep korktum..Ben söylemedim de,söylesem dinlerdin biliyorum.Ben hayırsızım,hep söyledin,kabul etmedim..Ama ben hep korktum ,söylemiş miydim?
O gelecekti bir gün ve seni alacaktı eminim..Belki hiç yoktun,yazmıştım ya..
..
Benim kadınlarım öldü.
Benim kadınlarım hiç yoktular,
Benim kadınlarım ölü doğmuştular
Benim kadınlarım,
Onlar hiç varolmadılar..
..
Evlenirsin bir gün biliyorum,ne kadar geç o kadar iyi..Herifin teki gelir,ve alır seni benden..Bir dere vardır,her şey sinir bozucu bir beyazlıktadır,ve ben uzakta bir yerden izlerim seni..Sessiz..Bir ağaca dayanmış..
Onu sevmezsin bilirim..Durun bu nikah kıyılamaz çünkü ben..
Hayır çünkü sen..Sen demiştin..;
''Sana duyduğum özlemi başka adamlar dindiremese de,ben seni anılarımla,anılarımızla dindiriyorum..Bütün adamlara inat ,bir tek seni seviyorum''
Hepsi üçüncü şahıs,biliyorum..
Evet biliyorum,başka adamlarla sevişeceksin hep,o tükürük kokan odalarda,o sarı çarşaflı yataklarda..
Bir sigara yakacaksın sonra,bunu da biliyorum,pencereden dışarı bakacaksın belki..Ağlamazsın ,onu da biliyorum..Sabaha kadar uyumayacaksın,üşüyeceksin ve ben ..Ben hep korktum,söylemiş miydim?
Hiç sevişmedik senle,dudakların ne kokar bilmiyorum..Onlar dokundu milim milim ..Sicim sicim yağdılar..
Ben bilmedim ama..Ben bekledim bilirsin,ben hep bekledim seni..Hep geç kaldık.Senin yüzünden,senden dolayı,senin sayende,senin için..Ben hiç sıkılmadım,söylemiş miydim?Saat sabahın körü olsa da,yüzüm darmaduman baksa da,ben hiç sıkılmadım..İyi ki geç kaldık,iyi ki ayakkabının iplerini bağlamadın,iyi ki her şeyi unuttun evde..
''Sana neden bu kadar acizim '' diye sormuştun bana, bir gün ortası eylülünde..
Bilmiyorum,ama seni daha çok sevmemek için,öldürmeyi düşünüyorum bugünlerde..

Ve şimdi sen hayatındaki en güzel fotoğrafa,en kötü hava koşullarına ve en biçare dosta sahipsin.
Ve sen hala kızıl saçlı esmer Nevim'sin...

 Ben şimdi korkmuyorum
 hani demiştik ya,

Adamlar gelir ve gider...
Biz hep birbirimize kalırız..!





.

26 Kasım 2011 Cumartesi

Farazi /

Nasıl oldu da farkettim.Ne kısa sürdü halbuki.Şubat ayı tadındaydı.Kalakaldık işte burada böylece.Ne bu şimdi.?Kimin yası?Hem kim kaldı.Bak işte gene olmadı.Döndük mü işte anamızın başladığı noktaya.Sitem etmiyorum vesselam.Ama bunun da anlamı var ya hani..Sen ne denli derin bir lekesin ulan !Ne yaptım ne ettim çıkarıp kesip atamadım.Olmadı hani son yaptığın,bunu da bilesin..Şizofreniye kaçıyor o duble duble götürdüğün rakı bunu da bilesin.Adam olmak mevzusu pek sexist bir şey,hiç bahsetmeyeyim boşver.Ama bir şey olsaydın be.!Adam olsaydın,çocuk olsaydın ama olsaydın..Neydi şimdi bu.'Bu' dediğim ne ben de anlamadım ya,boşver.Dolandın gittin saçlarıma.Al işte olmadı bak.Hani demiştin ya üç beş saat bilemedin bir kaç gün.Yok yahu belki de yanlış saydım ben zamanı,dolmamıştır daha.Çok şey de değildi hani istediğim.Dur dedim,kal.Bir şey yap da demedim sana.Kal dedim ,sadece kal..Orada dur öylece.Ne olurdu ulan.Ne oldu şimdi gittin de..Nasıl oldu da farkettin..Ben bütün falları sana ithaf ettim a benim akılsızım.Ulan lanetli misin ki fincanlardan hortladın yine..Oysa ben çok şey istemedim.Öyle de olmadı böyle de..Bu değil diyorum ben,sen ne diyorsun acaba.Adamın anasını ağlatırsın harbiden..Kapını kırıp o boktan yatağından sürükleyeyim mi yani seni? Bu mu istediğin? Hadi yapma,inkarının mümkünatı yok..Sizin oralarda da işler yolunu bulmadı değil mi? Kabul et sen de dikiş tutturamadın.İyisin belki de..Ne oldu yani şimdi gittin de?Olmadı ,yeminle söylüyorum olmadı..Kolay oysa bence.Çok değil.Zor da değil ama.
Kahverengi ağırlığında artık her şey..Kalakaldık bak ,boku bokuna..Senin de olmadı benim de..Vazgeçtik ya da  öyle bir şey oldu işte..Bir itin duası kabul oldu belki de,ne bileyim ben..Boşverdim,vazgeçtim..Bitti.
Ama son bir soru.

O değil de
Ben hala anlamadım ulan..
Neden Olmadı..?

Malaki'den

''Seni hiç kimseyken buldum,
Şimdi sen herkessin
Ve ben seni yitiriyorum...''

başkaldırı 1,

Yok ,yok bize yakışmaz bu dünya..Ya da biz mi yakışmayız bu dünyaya demeli?Dıştalanmış birer hayatta kalış serüveni bizimkisi..Hayatın en dış kısmında,belki de tam merkezinde bin yıllardır kök salan ama filizlenememiş bir mücadele bizimkisi.Bıyıkları yeni yeni terleyen delikanlıdan ,düşünceleri pörsümüş yaşlı amcaya kadar hepimizin ortak mücadelesi..Bin yıllardr köle,hükümran,zengin,fakir,siyah beyaz ayırmadan herkesin kaderini çizen asırlık bir mücadele bizimkisi.Peki savaşıp durduğumuz şey ne?Ne için bunca çaba bunca gözyaşı.?Ben söyleyeyim.Tüm bu çaba kabul görebilmek adına.Tüm bu çaba insanlığımıza insan gibi değer verilsin diye.Çığırtkan bir kuş gibi alevden hareler saçarak palazlanan bir umut kıvılcımı,belki de ateşi bu..Evet doğru;bu toplumda kürde,aleviye,aşırı islamcıya,nihiliste,ateiste ve daha bir çoklarına yapıldığı gibi bizler de yafta yiyenlerdeniz.Peki bir insan neden kendisiyle aynı siyasi görüşü paylaşmıyor,aynı elbiseyi giymiyor diye başkasını dıştalar.?Toplum olarak hatta evren olarak neden her alanda peşin hükümlerle insanları sınıflandırmaya,katı çizgilerle toplumdan soyutlamaya bu denli meyilliyiz;?Evet hayat ayrımlar ve ayrıcalıklarla doludur.Tüm renkler siyah değildir ya da tüm kuşlar martı,ya da tüm köyler geri kalmış..Ama her şey,her bir yaratık ve her bir nesne özünde aynıdır.Teklemez bir sistematik düzende akıp giderler.Evet,nesneler efkarlıdır,insanlar durağandır kimi zaman,ve kimi zaman nesneler insanlar kadar hayatta,hayatlar nesneler kadar boşluktadır.Ama herkes ve her şey özünde bir aradadır.Bizi biz yapan budur çünkü,bir aradalık ve evrenin bize yüklediği misyonu yaşatmaktır bizi biz yapan.Ama gel gör ki teklemez dediğimiz sistematik yaşantı tekliyor ne yazık ki!İnsanlar , nesneler ,zamanlar,boyutlar ayrılıyor.Gitgide çok boyutlu birer karton yığını halini alıyoruz.Gitgide daha da diplere saklıyoruz içimizdekileri,oysa bin yıllar önce bağırılmaları gerekirdi.Doğru,herkes herkese sırt çeviriyor,yeri geliyor anamız-babamız,dostumuz adımızı tanımaz,selamımızı almaz oluyor.Yitik bir avuç insanız diyorum bazen içimden,sonra düşünüyorum,hayır biz bir santimetre karelik bir alana sığdırılabilecek düşünceler kadar 'çok'uz.Ve biz bile bize sırt çeviriyoruz.Biz bile bizi yok sayıyoruz.Düşünüyorum ve düşündükçe de umudumu kaybediyorum.Evet biz bir avuç yitik adamız diyorum.Biri diğerinin nüshası,yaftalanmış,dıştalanmış,utançlar kuşanmış bir avuç aciz adamız..
...Günün birinde ,alelade bir sokakta yürürken,benim gibi aciz ve yitik bir adam ilişiyor gözüme..Duruveriyor yanımda ve öylece bakıyor gözlerime..Ve konuşuyor;
- Şarkılar çok zor değil mi?
-Evet,çok
-Sancılar dayanılmaz ve yorucu..
-Çok yorucu
-Senin kaç sayfan var ,merak ediyorum.
-Çok ,hem de çok..Kopmayan binlerce sayfa..
-Şimdi gidiyorum,biliyorsun değil mi.?
-Evet biliyorum..Ama kal demiyorum
-Neden.?
-Kal demiyorum çünkü ben de gidiyorum,kim bilir belki aynı yere gidiyoruzdur.
-Ama ben nereye gittiğimi bilmiyorum.
-Ben de..
-Hoşçakal.!
    ... Ve giderken elime bir mektup tutuşturuyor.
        Mektubu bitirdikten sonra kaskatı kesiliyorum.Oturduğum banka,havaya,tarihe,üzerimdeki siyah deri cekete bakıyorum..
Evet toplum sizi ne kadar uzaklaştırsa da,hiç saysa da, hayat bir yerlerden,kıyısından köşesinden,ucundan eteğinden size elini uzatıyor.Ben bir adam seviyorum..Hayat veriyor onu bana.Hayat sevdiriyor aciz adamı bana.Sıcak asfaltların orta yerine uzanıyor,ikimizin yarattığı ter havuzunda sevişiyoruz.Dıştalanmış bir sevişme bu..Sadece aciz adama ve bana özel,aciz bir sevişme.Ve binlerce kez birbirimizi yaftalıyoruz aşk sözcükleriyle.Ve cesurca reddediyoruz ayıplamaları.Dimdik ayakta duruyor,acizliğimizle, güçsüzlüğümüzle var oluyoruz belki de.Biz bize yetiyoruz..Hayat bizi bize yettiriyor.O,bu,dost,akraba,bakkal,çakkal ne derse desin biz buradayız.Yarım birer adamız belki ama bir aradayız.
Bu halimizle devasa bir gökkuşağı gibiyiz...
Satırlarımı bitirdikten sonra aciz adam yaklaşıp,yanağıma bir öpücük kondurup,soruyor:
-Neden kal demiyorsun?
-Kal demiyorum çünkü ben de gidiyorum..Kim bilir belki aynı yere gidiyoruzdur.
-Ama ben nereye gittiğimi bilmiyorum
-Ben çok iyi biliyorum
-Nereyeymiş?
-Ceketini al neresi olduğunu gösteririm...

2009

Kalın Sağlıcakla.!
-

22 Kasım 2011 Salı

sorgu 2

Yola çıktım ,gecenin sabaha değdiği bir zaman diliminin tarifsiz ilüzyonundaydık..Islaktı her şey.Koca bir zaman çizelgesinin üzerinde çentik çentik kabaran gözyaşımsı şey sağ elini uzatmış selam veriyordu bana...Direksiyonun başına geçtim,arabanın ön camı tamamen indirilmiş,yandaki koltukta koca bir taş bekliyordu fal taşı gibi açılmış gözleriyle.Burun deliklerime giren yağmur buharlaşarak alyuvarlarıma karışıyordu..Gaza bastım,sağ gözümün seğirdiğini fark ettim dikiz aynasından.Yol var,ben varım o orada,
koltukta.. Yağlı ve terli;ben buradayım ya da bir satırın altını çizerken,alttaki satırın üstünü karalamışım..
Gaza bastım ,sigara yaktım,karnımı kaşıdım,sigarayı söndürdüm,gaza bastım,gözlerimi ovuşturdum..
..Kapıyı yumrukladım sonra ,deli bir hışımla..kapıyı açtı ,ayaklarımı sildim paspasa.İçeri geçtim..O incecik bileğiyle kırılgan bir hamle yaparak sağ elimi tuttu..İki bakış uzağımda, gözleri dudaklarımda geziniyordu..Yatak odasına geçtik..Duvarlar griydi, yatak eflatun belki de mor..Dudaklarını boynuma gömdü sonra,öpmüyor, emmiyor sadece tadıyordu sanki ve de kokluyordu belki.. Elinin işaret ve baş parmağı arasında kalan kısmıyla yüzümün kenarını tuttu.Baş parmağını göz kapağıma değdirdi..En nihayetinde dudakları dudaklarıma değdi..Rengi yoktu gecenin,ve de dudakları ıslaktı tıpkı romanlardaki gibi yarım açık..Dudaklarımın arasından nefes alıyordu sanki..İki elimi o kıvrımlı belinde birleştirdim sonra..Var gücümle kendime çektim..Tütün kokuyordu dudakları ve karnı gurulduyordu,farkettim..İşaret parmağının tırnağı kırılmıştı ve yüzüme batıyordu.Tutup emdim kırılgan parmağını..Neden anlamadım,anın şehvetiyle dilimi kesti tırnağı ve ağzımda demir tadına benzeyen o ıslak ve sıcak sıvıyı hissettim.Özlemiştik..İkimiz de..O daha çok..Ben daha sık..Konuşmadık ,bedenimin etrafına dolanan ona ait o bulut kokusu soluk borumdan ruhuma aktı.Dudaklarımız kenetlenmişken bir adım geriye çekilmeye yeltendim,alt dudağımı ısırdı..Çekildim..Gözlerine baktım o çarpık gülümsemesi dudaklarının kenarında salınıyordu..Onu istiyordum..Özlemiştik..İkimiz de..O daha çok..Ben daha sık..Yatağın ucunda duruyorduk..Ayak parmaklarımız inceden birbirine değiyordu..Ellerimle göğsünden itip yatağa attım onu..Kafasını yatağın baş kısmına çarpmıştı..Kanlar içindeydi
ve bence ölmüştü..

23.11.11
..
Kalın Sağlıcakla.!

21 Kasım 2011 Pazartesi

sorgu 1

Yalnız kalmaya dair yazılabilecek daha kaç satır olduğunu merak ettim,bu yeryüzünde aşka dair unutmaya dair acıya ,cinayete, kana dair daha kaç mektup yakılabileceğini merak ettim.Aklım almadı .Sorgulamadım da en iyisi buydu belki.Aşkı ,cinayeti, inancı, dini, hayal kırıklığını en derinden yaşatabilen tek şeyin kokular olduğuna karar verdim.Belki çağrışımlar ,yanılgılar ,hayali umutlar,ama hepsi kokulardan doğagelmiş.Bazen kafanızda tek bir insan canlandırırsınız seneler boyunca,onun kokusu canlanır belki de önce,kendisinden ya da en azından siluetinden önce..yanıktır,süt gibi,derim ya hep, suç gibi biraz belki de.sigarasız olmaz tüm bunların hiç biri,aşk ya da adını öyle çağırdıkları şey tütün kokar ,yanmakla ilgilidir çoğu şey..Tütmekle sonunda da sönmekle.Yazmakla ilgilidir ya da hayır yazamamakla..Tereddütle kararlılıkla ve mütemadiyen de kararsızlıkla..Her küçük anı ya da  betimleme,eski bir fotoğraf karesiyle ilgilidir.anılar geçmişte kalmalıdır bazen ya da bugün onlara dokunulmamalıdır,
Oysa ne kadar çok bank var terkedilmeye meyilli..Çekip gitme noktaları..Aralıksız yüzlerce çınar ağacı..Nereye koşuyor peki tüm bu insanlar akşamın bu saatinde..?kimi kolunu sıkıştırıyor kapının arasında,kimi çantasını kimi kalbini.İnsanların yüzleri dağınık ,yanımızda oturan yegane adamların dokunaklı..Bir şey değişmedi belki de.Hiç bir şey yazılmadı ,hiç bir film çekilmedi onlar gittikten sonra..Avuç dolusu karıncalar yuttuk nehrin bulanık suyuyla,günceler tuttuk yaprakların üstünde.Tütün sardık ,ciğerlerimizi yaktık,ah işte yok mu şu çekip gitme noktaları..Nasıl da pervasız giden herkes..Nasıl da imkansız..Otobüsler suikast durakları..
Şimdi kalkıp koca bir fincan dolusu kahve koyup içinde bulunduğumuz günü pazar addetmek çözer belki de her şeyi.Ya da çözülecek hiç bir şey yoktur,bir şarkı salınır odanın rutubetli duvarlarında..Bir kağıt,bir satır,tek bir kelime..
mevzu yanmakla ilintili derinden..
tütmekle sonunda da sönmekle..
...
Peki nereye gidiyor bunca insan,
hayatımızdan gidenler nerede toplanıyor?

O yol öyle gidilmez Madam
Buyrun eşlik edeyim..

.
Kalın Sağlıcakla.!

28 Ekim 2011 Cuma

23 Ekim'e...

Şehre bir ölüm örtüsü değdi güneşin tam alnında yatarken delikanlılar.
Alındaki ter kırmızıya bulandı.
Misafir bir yaşamak düşlediler,ölme arzusu ya da daimi gidegenlik hali ayakların toprağa dokunduğu yerdeydi.
Şehre ölüm örtüsü değdi,hezeyana düştü on üç yaşındaki kirpikler
Memleketsizlik salgın bir hastalık eliyle büyüdü çığ kuşağında.
Yer yarıldı,yara kanadı,yere kan damladı..
Tanrı'nın eli omuzda unutulmuş son bir kirpikti.
Çok geç kaldı belki,
Evdekiler onun yolunu gözlerdi
Ya da o öyle zannederdi
Şehre değen ölüm örtüsünün altında.
Bir sonbahardı
Ne yaptıysam olmadı
O bahar son bahardı ..
Şehre ölüm örtüsü değdi o me'lum kasımda
O kirpikler hep on üç yaşında kaldı.
Ağlayamadı.

23 Ekim'e
...

26 Ekim 2011 Çarşamba

Hayal isen Öldürürüm seni.!

Şimdi öylece hesapsız kelamsız geliyorsun.Duvar karanlık,saat ıslak.Tabut rengi bir eşarp boynunda ölü.
Ben ki,senin için çok büyük bir hatayım diyorsun.Evet aşıksın belki ya da yalancı.Pek iyiye işaret değil bu hisler.Adın çarşaf çarşaf kulaklarda.Sen eflatun bir yalan yumağısın.Esip geçersin tüm diğer ümitler misali,muhtemel..Sokak soğuktur,binalar ıslak...
Ve öylece eminsindir..Demek beklemek bu kadarmış..Ne tuhaf,doğunun da doğusundansın.Saçların memleketim kokuyor ;ama gel gör ki sen ne büyük bir yalansın..Dedim ya hayal isen öldürürüm seni alnım göğsüne değmeden..Allahlık bir yanılgısın sen kırık bir taş gibi çocuğun elindeki..Hayır ne tuhaftır ki sormazsın bile.Anlayamam ,ki anlatamazsın da.Bence sen kocaman bir yanılgısın,defterimde.Koşarak geliyorsun ve öyle de gideceksin kuvvetle ihtimal..Bu da zaten bir olasılıklar palavrasıydı,bilmesek de.Ama haklısın,istediğin buysa ,sen 'o'sun evet..Anlatamazdım çünkü sen ıslaktın,ve de susuz bin yıllardır..
Sen oysan eğer o sarp kayalıklarda dans eden iki adamdan biri,muhtemel,intihar eşiğindedir..Sen beni devirirsin gözlerinden ya da ben atlarım balkonlardan avuçlarına..Gözlerine emanet ediyorum bizi...Hayalsen eğer,çekip vururum seni..Gerçeksen ,ta kendimi..!
...
 Kalın Sağlıcakla

22 Ekim 2011 Cumartesi

Yataktaki Ölü Sevgili..

Ne bir hikaye ne bir masal.Sadece bir öfke sitem isyan silsilesi..
Suçları yok..Temelli bir suçsuzluk senaryosu..Ama gel gör ki ne büyük ne kırılgan bir öfke..Ne denli illet bir hastalık..Suskun,apaçık,çırılçıplak,sırılsıklam iki esmer adam.Çarşafsız bir yatak..Kumral duvarlar,yalnızlık,tütün tadı meyve kokusu kan izi..
İsimleri yok,benlikleri, kokuları,parmak izleri vücut sıvıları ve aşkları da öyle.
Sadece bir yatak,ki o da çarşafsızlıktan bitab..
Halbuki ne büyük ne derin bir öfke bu..
Yegane sebep yataktaki ölü sevgili..Öldü diye ardından perişan bir öfke güdülen 'Ölü' bir sevgili..Ardından şarkılar yazılan,şiirler gömülen,çarşaflar yakılan,ıhlamur kokulu ölü sevgili..
İllet bir hastalık,birbirine çarşafsız bir yatakta sırtını dönmüş iki esmer adam..Biri sabaha karşı çoktan ölü..
Ve hani tüm bu öfke tüm bu zulmet ölü sevgiliye duyulan kızgınlık.Neden öldü diye.?
Gitmenin her türlüsü bir nevi ihanet bir nevi bilinçli terkediş gözümüzde.
Vaziyet bunca ağırken,sabaha karşı yatakta ıhlamur kokan ölü bir sevgili..
O değil de, neden gitti peki.?
...
Kalın Sağlıcakla

31 Ağustos 2011 Çarşamba

Bir Kısa Film: SİRK-ÜLASYON

BİR GARİP HEVES:
SİRK-ÜLASYON
...
Bir hevesti başladı bizde.Ben ve Mor Elbiseli Kadın'dan bahsediyorum.Bir kısa film yarışmasından çok bir televizyon eğlence programı olan bir yarışmaya katılacaktık.Heyecanlıydık,ilk kısa filmimizdi.Elimizde ne ekipman vardı ,ne ekip, ne de senaryo..Ben ve Mor Elbiseli Kadın...Sadece ikimiz vardık ...Oyuncular olarak.Sonra Mor Elbiseli Kadın devreye girdi,İşte o an bu işin gerçekleşeceğine anladım, çünkİ, o neye elini atsa bir şekilde hallederdi,bundan ötürü güvenim tamdı ona ve filmimize.Birgün bir arkadaş buluşmasında biz kafamızda cengaver fikirlerimiz ve korkak bir özgüvenle bahsetmeye başladık ahaliye bu hayalden.Şans ya ;ahali de bize hem kamerası olan hem de filmimizi çekebilecek bir isim önerdi.
Özkan Karabat.
Velhasılı kelam Özkan'la buluştuk,önce Mor Elbiseli Kadın buluştu Özkanla çünkü benden daha sabırsızdı.Ne var ki ben de aralarına katıldığımda Mor Elbiseli Kadın pek bir şey halledememiş,oturup mor elbisesinden bahsetmişti muhtemelen.Bu tür konularda yani iş gerçekten bir iş yapmaya gelince ciddi ve disiplinliyim galiba.Senaryoyu kısa süre içinde netleştirdik ve ertesi gün filmi çekmeye koyulduk.Film imgesel ve sahnelerin kendi derinliği ve suskunluğuyla hayat bulacak bir filmdi.Birçoğunun beklentilerinin aksine olay örgüsü varla yok arasındaydı.Böyle istemiştik galiba,Türk filmi tadında bir şeyler yapmak yerine kendimize ait olanı yapmayı çoğu insanın anlamaz bakışlarını görmezden gelmeyi tercih etmiştik.Çünkü bu başkalarının değil bizim filmimizdi,nitekim ticari bir kaygısı da yoktu.En çok duyduğumuz sorunsalsa filminizin konusu ne olmuştu.Cevap her zaman kısa ve aynıydı:''Gitmek''..Gitmenin gerçek manasını sorgulayan film boyunca gitmenin tedirginliği titrek ve gergin atmosferini taşıyan sahneler çekmeye çalıştık kendimizce.Sahne demişken ,sahnelerden bahsetmek istiyorum biraz,filmdeki sıralamayla çekilmedi sahneler tabi.Hem kapalı mekan olabilecek hem de kendi hayatlarından uzak olabilecek,karakterleri sosyal çevre içerisinde gözlemleyebileceğimiz bir sahneyle başladık.Diyarbakırlı olanlar ya da Diyarbakırda yaşayanlar bilir Mahya Kahve Evini..Evet orada başladık,nasıl oldusuna cevap veremem ama bir anda kostümler ayarlandı.Dedim ya Mor Elbiseli Kadın'ın marifeti..
Böylece başlamış olduk işte.Çekimler 2 gün sürdü ve günde ortalama 6 saat çekim yaptık.Filmin çekildiği mekan genel itibariyle küçük karanlık ve havasız bir oda oldu.Bu da açıkçası işimize geldi çünki dış mekan çekimleri bizi epey zorladı,gerek insanların bakışları gerekse müdahaleleri olsun zaman zaman gerilmemize neden oldu.Özellikle şehrin tarihi yerlerinde yaptığımız çekim,yani filmin ilk sahnesi en çok denenen sahnelerden biri oldu galiba.Belki bu kadar uç ve farklı bir şey olmasa çektiğimiz şey ,bu kadar garipsenmezdi.Neden mi, çünkü kostümler tuhaftı,replikler tuhaftı,ve biz en önemlisi tuhaftık.:)
Kostümlerimin bir kısmı Mor Elbiseli Kadın'ın annesine ait.Giydiğim ceket kime ait hala bilmiyorum.
En nihayetinde final sahnemize geldik.O sahne de zor sahnelerdendi çünkü çekim yetişmeliydi,dış mekan çekimiydi, hava kararıyordu,biz ışIktan yararlanmak zorundaydık ve çekim sessiz sakin bir yerlerde yapılmalıydı.Tüm bunlar birleşince de biraz hızlı bir çekim yaptık açıkçası.ancak içimize sindi mi?
- evet sindi
Teknolojiden hiç anlamamışımdır ,kaldı ki montaj imkansız bir şey benim için.Onu da sağolsun cefakar yönetmen,kameramanımız Özkan halletti.Filme müzikler eklendi montajı yapıldı sesi ayıklandı ve hazırdı.
bizim filmimiz:
SİRK-ÜLASYON
Neden sirkülasyon sorusuyla da çok karşı karşıya kaldık.Bu sorunun cevabı daha çok son sahnede gizli galiba.Öyle ya da böyle filmi çektik yarışmaya yolladık ancak zaman sınırlaması 5 dakika olduğu için bizim 17 küsür dakikalık filmimizin pek şansı olmadı doğal olarak.Çok da dert değildi aslında çünkü biz istediğimizi yapmıştık ve filmimizi çekmiştik..Peki bu kadar mı?Hayır,çünki istanbul 'da çekmek üzere yeni bir film projemiz var.Onun da adını burdan duyurayım o zaman.
Mor'a Batmak..
Bu sefer daha net bir olay örgüsü var ama dramatik doku korunacak her halükarda.
Hayalimiz ,üç şehir ,üç film.
Bunlardan ilki Diyarbakır'da çekildi,ikincisi istanbul olacak ve üçüncüsü de Mor Elbiseli Kadın'ın İzmir'i..
Özkan Karabat'a sonsuz teşekkürler
Ve tabi ki Mor Elbiseli Kadın'a sonsuz bir özlem..
Filmin linkini paylaşıyorum,gayret edip de izleyenlere çok teşekkürler,dayanamayıp da yarım bırakanlara biraz gayret,ve hiç izlemeyenlere ise canınız sağolsun diyorum.
Kalın Sağlıcakla.
http://www.dailymotion.com/relevance/search/sirk-%C3%BClasyon#hp-h-9