22 Nisan 2014 Salı

farkındalık

İnanamadım.
İlk defasında anlaşılmayan bir ateş yumağı.Nasıl etsem de söylesem.Anlatsam anlar mısın diye düşünüyorum. Seni nereye koysam orda görüyorum, bir uçmak sınırında kanat çırptığım. İnsan şaşırıyor kendine. Seni nereden bulayım sevgilim? Çok baksam da tabloya duvarda.
Seni assam sol koluma, her zaman biriminde baksam. Korkuyorum sevgilim. Ne çok bilsen.
Şaşırtırsam seni kalsan diye bekliyorum.
Çok beklemeden bulmuşum seni. Ya da belki çok beklemişim. Ötede kuruttuğum sigaralar hep varmış gibi.Öncesinde kaç gün yaşamışım sayamam gibi. İçimde büyütüyorum. Şaşırıyorum.İnsanları anlıyorum, düşünüyorum.
Geçmiş denen şeyi atlayıp da geçmişim gibi sevgilim.Orta yerde bulunmuş şarkı sözü.
Çok içli çok ağlamaklı.
Bir mevsim eskisi. Sessiz.
Bir yere yığılıp kalmış gibi. Seni uzaklardan koparım seviyorum. Ama ne olursa. Ne olacaksa.
Eğer buysa.

10 Ocak 2014 Cuma

Zaman

Belli bir zaman geçmişti. Az ya da çok diyemem.
Bir zaman dilimi. 
Orta yerinden kırılmış bir gül gibi bir zaman geçmişti.
Çoklarının gördüğü, çoklarının görmediği bir zaman. 
Ve bir zaman başımla okşadığım avuçlarım, tütünle doyurduğum ellerim gibi bir gün gelsin istemiştim. Üşüdüğüm kilimlerin üzerinde didik didik edilmiş bir kedi artığı olmuştu saatler.
Aynı yerinden susturulmuş koca bir kalabalıktan yoksun muydum bilmiyorum. 
Bir mevsim şeridi gibi eylüllerimi getiriyorum ağustosların ardından. Dönüyorum. Çekiliyorum. Dönüyorum.
Sıcak ağustoslarda ısırılmış baldırlarım kana çanak tutuyor.
Bir zaman geçmişti biliyorum. Bir yatak boyu kadar, bir avuç dolusu tütün kadar, bir mevsim kadar. 
Gövdem sarsılsa da, 
bir oyuğun içinden geçen bir rüzgar kadar zaman geçmişti.
Çabuk çözünmüştü ellerim omuzlarımdan. Kendimi duyar gibiydim. Kendimi ısırır gibi.
Belli bir zaman geçmişti besbelli. Ölü etimi suya bırakmıştım. 
Ve bir zaman, bir asker yontar gibi, bir aç doyurur gibi çok sevmiştim.
Islak bir gömlek kadar kareli, kupkuru bir mevsim kadar çizgili.
Ben seni sevgilim 
tüm zaman birimlerine inat 
çok sevmiştim.

21 Nisan 2013 Pazar

iki


burası her yerden daha çok kıyamet.
ay var.
işte orda gökte.
razı geldim ben.o yüksek taşların dibinde 
o boktan kaderime razı geldim.
ama insan gene de bir şey söylemeli.
geceden korkmayan ve ölümden kopmayanlar her zaman son bir şey söylemeli.
senden kendime ne zaman baksam
boynumdaki muskamın nüshası
okunaksız harfler var.
kelimeler işte tüm bildiğim.
o ölesiye tiksindiğim kelimeler.
ölmekten değil başkalarının ölmesinden tek korkum.
hikayelerden değil kahramanlardan..
bunlar bile kendi başına iki ediyor ya.
işte asıl ondan tek korkum..

odalarım


bu-gün-lerden pazar.
beyefendiler öğlene kadar uyur.
ben beklerim.
odada ağır bir koku.
benim bütün odalarım böyle kokar.
beyefendiler öyle olduğunu söyler en azından.
öğlen uyanan beyefendiler akşam olunca odalarıma gelir.
onlar geldiğinde daha bir ağır kokar odalar.
bir piyanist değilim
ya da bir ressam.
veyahut bir beyefendi.
hep bir veda halindedir odalarım.
hep bir gitmek ya da yerleşmek arası.
kıyafetler öylece her yere saçılmış.
hep bir intihar mı cinayet mi sorusu vardır odalarımda.
hep bir kararsızlıkla sallanır perdelerim.
açılıp açılmamak arası.
ne yana baksam eskimiş adam gölgeleri.
çalışmayan elektronik aletler ve tuvaletin uzaklığı.
kendime nereden baksam,izdüşümü belirsiz bir uzaklık.
ve her zaman,
yatakta düş
tende diş izleri.

amed


o şehir 
o yanan.
limansız denizsiz.
hani sanki bir tek ana babalar yaşıyor.
gitmeye ve kalmaya
ölmeye ve yaşamaya doymuş gibi.
ne bir sahil
ne bir gitmek yolu.
başladığı yerde biten o şehir.
ne mahsuni ne veysel.
değil ki eksik.
sadece yaşlanmış,yaşanmaktan.
söylene söylene unutulmuş.
yine de tek bir nehir.
ağlamak ki nasıl.
ne gece ne gündüz.
o şehir
o yanan.
orda her zaman vakit tamam.
saatler her zaman gitmeye kurulu.
belki bazen de ölmeye.
o şehir işte o yanan..
benim 
neresinden döneceğimi bilemediğim 
memleketim.



şiir


bu şiiri tek bir adam yazmıyor.

gene de ben elimden geldiğince kendi başıma yazıyorum.
ki zaten üçüncü şahsın şiiri değilse
iyi ihtimal senle ben yazıyoruzdur.
anlatamıyorum işte
bilmiyorlar diye sevmiyorlar.
anlayamıyorum işte.
ikimizin de hayatının şiiri aynıyken neden birlikte olamıyoruz.
bu şiir üçüncü şahsın şiiri değilse
ve ben de atilla ilhan değilsem
kötü ihtimal senle ben yazıyoruzdur.
bu şiiri tek bir adam yazmıyorsa
ve ben sensiz bu şiiri yazamıyorsam
ve bir de türkçede iki sesli harf yanyana gelmiyorsa 
bu ‘şiiri’ kim yazdı.

19 Nisan 2013 Cuma

sen sanıyorsun ki

Şimdi ben sana nerden baksam tam olarak ordan çıkacağız yola.
Bulutlara bakıyorum bugünlerde hep.
Bak bu deniz.bir örtü değil.
Sen üşüsen ne kar eder?
Bak ben varım.burdayım.sen görmüyorsun.görmeyeceksin.
Birileri baksın istiyorsun.
Sen sanıyorsun ki tüm bu durmayan her şey.
Sen sanıyorsun ki beni bıraktığın bir yer var.
Şimdi nereden bakacağız birbirimize?
Pencerenin önü ekmek peynir ölüsü.
Bir kahvehane camının ardından izliyorum kendimi.
Nasıl acemiyim,nasıl toy!
Biz bir caddede hep birbirimize doğru koşuyoruz.
Bu deniz mavi değil,ben görüyorum.ama ne etsem de sana diyemiyorum.
Şimdi ben sana nereden baksam oradan başlıyor kasırga.
Üstüm başım hep incecik.yakam bağrım açık.
Bakıyorsun.dümdüz bir örtü gibi bugün deniz diyorsun.
Ben üşüyorum,kasırga henüz başlamış.
Üşüyorum ama bu deniz bir örtü değil ben üşüsem ne kar eder?
Ne yani sen diyorsun ki tüm bu uzaktaki evler bize ait değil.
Sen sanıyorsun ki dokunamadığın şeyler senin değil.
Bu yüzden de hiç bir zaman senin olmayan şeylere dokunmuyorsun.
Şimdi ben ne yapsam taş erimeyecek cebimde.
Şimdi ben ne söylesem dokunmayacaksın cebimdeki taşa.
Ben diyorum ki geçmeyecek.
Ben biliyorum ki geçmeyecek.
Ben bir bakıyorum ki her yerim kasırga.
Kasırga geçiyor.
Ama ben biliyorum ki geçmeyecek.
Kahve fincanları kıçlarını tepeye dikmiş yine.
Sen telvesin bazen.
Bazen denizde vapur.
Sen bazen taşsın cebimde.
Ben istemiyorum ki bilesin.
Ben istiyorum ki bilmeden de gelesin.
Söylemeden de duyasın.
Sen sanıyorsun ki beni bıraktığın bir yer var.
Gene de sen görmüyorsun görmeyeceksin.
Ama şimdi ben bir kez daha bakıyorum sana
Ve tam olarak burdan çıkıyoruz yola.